İlk kentlerden günümüze kadar olan dönem bir insanlık tarihini anlattığına göre kentler farklı mekanlarda bir değişim ve dönüşüm sürecinin içinde sürekli olmuşlardır. Bu ise, kent koşullarının ya da kent yaşamının olağan bir sonucudur ve kentsel formun devingenliğini işaret etmektedir (Harvey, 1985). Söz konusu dönüşüm kentin/kent yaşamının tüm boyutlarını etkileyen oldukça kapsamlı bir biçimde ve çok hızlı gerçekleşmekte, bunların yanısıra farklı betimlemelere konu olan çöküşleri, gerilemeleri içermektedir. Pozitif ve negatif özellikleri veya bu doğrultuda yarattıkları algı ile kentte var olan toplumsal kesimler açısından “yaşanılabilirliği” kendilerince sorgulanan kentler; tarihsel süreç içerisinde farklı zaman dilimlerine bağlı olarak ekonomik, sosyal, kültürel, mekansal, teknolojik ve yönetimsel dönüşümleri hızlı ve yoğun bir biçimde yaşamışlardır. Ancak hiçbirisi sanayi kentine geçiş ile buradan küresel kente geçiş kadar baskın ve belirleyici olamamıştır.
Kentsel endüstriyel yani modern dünyaya geçiş, kentlerin yeniden kurulma sürecinde “mevcut strüktüre müdahale etme ve onu başkalaştırma” anlamını taşırken, bu süreçte en dikkat çekici olan ise; “eskiye ait olanın yıkılması, yerine yeninin yapılması” dır. Bu modernist bakış açısına biçim veren öğeler olarak; karmaşık sanayi toplumlarının yeni gereksinmeleri, araçları ve teknolojileri ile rasyonel bir ilerlemeden geçmekte olan evrensel bir tarihin gereksinmeleri, araçları ve teknolojileri sunuluyordu. Üretimi fabrikaya bağlı hale getiren modernizm ve modern sanayi kenti, iş ile evi ayırmış ve hiçbir ülke, kültür ya da coğrafyanın dışında kalamayacağı bir güç olarak kabul edilen kapitalizme dayalı kent ekonomisinde, çalışanlar iş güçlerini satarak çalışmaya ve yaşamaya başlamışlardır. Büyüme sosyal refahın kilidi olarak görülürken, teknolojideki gelişim ve sermaye birikimi bir yandan endüstriyel yaşamın kırsal alanlara doğru yayılmasına, bir yandan da kentsel nüfusun büyümesine neden olmuştur (Thorns, 2004).
Dönüşüm sürecinin kentin her türlü mekanında bir “homojenleşme” yarattığını savunanlarının yanı sıra, yerler birbirine benzer hale gelmiyor, tersine küreselleşme yerel değerleri daha çok öne çıkararak özgün kimliği destekliyor savını öne sürenlerde bulunmaktadır. Görünen o dur ki; bu bağlamda daha çok araştırmaya gereksinme duyulmaktadır (Oruç, 2004). Böylesi tartışmalara konu olan ve ağırlıkla 1980 sonrası izlenen bu yeniden yapılanma devletin yeni rolünü de belirlemiş ve merkezi yönetim / yerel yönetim ilişkileri yeniden kurgulanmıştır. Gelinen aşama; devletin küçülmesi, özelleşme, özelleştirme ve sanayisizleşme bağlamında kentlerin ekonomik sorunlarını kendi başlarına çözme ve devletin gittikçe azalan maddi desteğidir. Sosyal refah devleti anlayışından oldukça erken vazgeçen biz ve benzer ülkelerde ise süreç, kentler adına; kaderlerine terk edilme ile eş anlamlı olmuştur.
Uygarlığın doğa üzerindeki en belirgin etkisi, insanın hayatını düzenlemek üzere meydana getirdiği en önemli, en büyük fiziki ürün kentlerdir. Kentler de canlı varlıklar gibi doğan, büyüyen ve eskiyen toplumsal birimlerdir. Kentler, insanlar arasındaki ilişkilere yani toplum hayatına biçim verirler.
Eskiyen kent kesimlerinin yenilenmesi, onlara toplumsal ve ekonomik yönden yeni değerler kazandırılması arzu edilen bir şeydir. Önemli olan, bu yenilemenin amacını ve yöntemini iyi belirleyebilmektir. Kentsel dönüşümden, uygulanmakta olan projenin niteliğine ve yerine göre, kentsel yenileme, kentsel yeniden canlandırma, kentsel yeniden yaratma, kentsel yeniden doğuş, kentsel yeniden geliştirme ya da imar, kentsel yeniden yapılandırma, kentsel koruma, kentsel soylulaştırma gibi kavramlar anlaşılmaktadır.
Bu çalışmada, öncelikle, kentsel dönüşüm uygulamaları kavramsal düzeyde ve tarihsel gelişme süreçleriyle birlikte ele alınmaktadır. Ardından Nevşehir’de kentsel dönüşüm uygulamaları değerlendirilmektedir. Bu uygulamaların bir kısmı, kentsel dönüşüm ile ilgili yasa (5366) çıkmadan önce farklı içerikler ve başlıklar altında yürütülmüştür.
1. KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI VE TARİHÇESİ
Kentsel dönüşüm kavramı birçok kaynakta farklı tanımlanmaktadır. Roberts’a göre kentsel dönüşüm; değişime konu olan alanın ekonomik, fiziksel, sosyal ve çevresel koşullarının sürekli iyileştirilmesini sağlama amacı güden ve kentsel problemlerin çözümünü sağlayan kapsamlı ve tümleşik bir vizyon ve eylemdir (Roberts&Sykes, 2000:17). ICE’ye göre kentsel dönüşüm; bir alanı ivedilikle fiziksel, sosyal ve ekonomik olarak kendi kendine yeten yani herhangi bir merkezi hükümet yardımına ihtiyaç olmayan bir merkez haline getirmektir (ICE, 1988:4). Friesecke kentsel dönüşümü; yerleşim alanlarının fiziksel, ekonomik ve sosyal refahının güçlendirilmesi şeklinde tanımlamaktadır (Friesecke, 2007:1). Şahin’e göre ise kentsel dönüşüm; fiziksel yapılanma açısından bakıldığında var olan yapı stokunda bir değişim; ortak akıl ve sağduyu düşünüldüğünde kent içinde belirli gerekçelerle arzulanmayan kentsel alanların belli bir aktör tarafından dönüştürülmesidir (Şahin, 2003: 92). Bu açıklamalar ışığında genel olarak kentsel dönüşümü şu şekilde tanımlayabiliriz; herhangi bir kentsel alanı, orada yaşayanların yaşam kalitesini, mekanın ekonomik-sosyal hayatını geliştirecek ve güçlendirecek biçimde ve alanın tarihi mimari-çevresel deðerlerine saygı göstererek fiziksel değişime uğratmaktır.
Avrupa’nın kentsel dönüşümün ortaya çıkışı ve gelişiminde önemli katkıları olduğu bilinmektedir. Özellikle, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde yakılıp yıkılmış kentlerin yenilenmesi, zarar görmüş kültür mirasının onarılması, ekonomik çöküntüye uğramış alanların yeni fonksiyonlarla canlandırılması zorunluluğu, kentsel yenileme kavramının önemini ortaya koymuş ve böylece konu ilgili çevrelerce tartışılmaya başlamıştır. Avrupa’daki gelişme hareketleri kent ve kasabaların çevresinde banliyö denilen yeni yerleşim birimlerinin oluşmasıyla belirginlik kazanmıştır. Özellikle, İngiltere’de kentsel dönüşüm projeleri geniş bir uygulama alanına sahiptir. İngiltere’deki kentsel dönüşüm projelerinin hedefleri; düşük gelirlilerin güçlendirilmesi sosyal ve kültürel çeşitliliğin sağlanması, sosyal açıdan bütünlüğün korunmasıdır. İngiltere en fazla deneyime sahip olduğu halde bu sayılan hedeflerin gerçekleştirilmesinde çeşitli sorunlarla karşılaşmıştır. 1970’lerin sonuna doğru kentsel dönüşüm projesinde devlet ve yerel yönetimler halkın daha katılımcı olabileceği politikaları tercih etmeye başlamışlardır.
Kimilerine göre ise, “Kentsel Yenileme” deyimi Amerika kökenlidir. Bu kavram, eski kent merkezlerinin, iş alanları da dahil olmak üzere, iyileştirilmesi ya da yapılaştırılmasını ifade etmektedir. Uygulamada ise, “kentsel yenileme”, tanımlandığı biçimde genellikle mevcut düşük gelirli nüfusun yerinden edilmesi, daha karlı ofis, ticarive lüks konut yapılaşmaları veya ulaşım altyapısının sağlanması anlamlarına gelmektedir. 1950 ve 1960’larda kentsel yenileme uygulamaları gayri menkul piyasasının istemleri doğrultusunda gerçekleştirildiği için, ABD’deki pek çok kentte kentsel yenileme genellikle negatif sonuçlar doğurmuştur.
Kavramın ortaya çıktığı batı ülkelerinin deneyimleri, bir müdahale biçimi olarak kentsel dönüşüm olgusuna yaklaşımların çeşitli aşamalardan geçtiğini ve kentsel politika alanında yerini aldığını göstermektedir. Bu bağlamda, kökeni 19. yüzyıla temellenen kentsel dönüşüm zaman içinde kentsel yenilemeden, kentsel yeniden canlandırmaya yalnızca fizik mekan odaklı bir eylem alanı olmaktan ziyade birçok alanda yaşanan sorunları da kapsayan daha bütünleşik bir yaklaşıma doğru evrilmiştir.
Kentsel dönüşümün yapılması planlanan alanlarda; yoksulluk, yüksek işsizlik, yaşamaya elverişli olmayan konutlar, yüksek suç oranları, uyuşturucu ve alkol kullanma oranının yüksekliği, düşük yaşam kalitesi, çeşitli toplumsal gruplara ayrımcılık yapılması gibi problemler bulunmaktadır. Var olan bu problemler bize kentsel dönüşüm ile ilgili alanda ulaşılması planlanan hedefleri de göstermektedir. Bunlar;
a) Fiziksel ve Çevresel Hedefler: İlgili alanda yaşamaya elverişli olmayan konutların yerine daha kaliteli konutlar yapmak, alt yapı sorunlarını gidermek, yaşam kalitesini arttırmak, çevre kirliliğini azaltmak ve yeşil alanlar yaratmak.
b) Ekonomik Hedefler: İlgili alana yatırımcıları çekmek, bu alanda iş imkanları ve istihdam yaratmak.
c) Sosyal Hedefler: İlgili alanda toplumsal sorunlara yol açan nedenleri ortadan kaldırmak, insan ve toplum bünyesine zarar veren alışkanlıkları engelleyebilmek, komşuluk ilişkilerini geliştirmek ve alanda yaşayanları bütünleştirebilmek.
d) Kültürel Hedefler: İlgili alanda var olan kültürel-tarihi ve doğal zenginlikleri korumak, bu alanlara turist ve akademik araştırmacıları çekebilmek (Galdini, 2005:6).
2. TÜRKİYE’DE KENTSEL DÖNÜŞÜM
40 yıl içinde (1950-1990) ikiye katlanan dünya nüfusunun yıllık artış oranı % 1.7, Avrupa’daki nüfusun yıllık artış oranı % 0.2 iken, Türkiye’deki nüfusun yıllık artış oranı % 2.64 olmuştur. Bu dönemde (1950-1990), Türkiye’deki kentleşme oranı, yıllık nüfus artış oranının iki katı dolayındadır. Bu değerlendirmeler, Türkiye’de hızlı bir kentleşme sürecinin yaşandığını göstermektedir. Son yıllarda, nüfus artışında azalmalar olmakla beraber, gelişmiş ülkelere göre yine de yüksektir. 1990 - 2000 yılları arasında, Türkiye’de yıllık nüfus artış oranının % 2 ve kentleşme oranının % 3.2 olması bunun göstergesidir (DİE 2003, Tablo 2.1).
1950’den sonraki çok partili dönemde benimsenen liberal ekonomi politikası, Türkiye’de önemli yapısal değişikliklere yol açmıştır. Sanayinin kentlere ve deniz kıyılarına yakın bölgelerde kurulmasının yanı sıra, tarım sektörüne sağlanan mali destek ve yatırım kolaylıkları, Türkiye’nin toplumsal yapısında ve mekanlarında önemli gelişmelere neden olmuştur. Tarımda makineleşme ile birlikte üretimden kopan ve işsiz kalan milyonlarca insan kırsal alanlardan kentlere göç etmiştir. Kentlerde imar, planlama ve altyapı eksiklikleri dışında, ayrıca konut üretimi ve istihdam yaratmada da yetersiz kalınmıştır. Bunun bir sonucu olarak, Türkiye’de kentsel alanlarda 50 yıl süresince (1950-2000) yoğun bir şekilde kaçak yapılaşma ve gecekondulaşma süreci yaşanmıştır. Yine de bu süreç devam etsede, son yıllarda azalarak sürmektedir (KÖKTÜRK 2003).
Bu süreçte gerek merkezi yönetim ve gerekse yerel yönetimler, kentleşmede disiplini bir türlü sağlayamamışlardır. Bu yüzden, Türkiye’de kentleşme, devletin ve yerel yönetimlerin denetiminde ve imar planlarına göre değil, çoğunlukla her türlü kontrolden uzak bir şekilde ve yasa dışı kesimlerin etkinliğinde gelişmiştir. Dolayısıyla, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Türkiye’de kentler yüz binlerce kaçak yapıyla dolup taşmıştır.
1950’lerdeki uygulamalarla birlikte kentlerimiz de günümüze kadar gelen sürekli bir dönüşüm yaşanmaktadır. Ancak artık biliniyor ki, bu süreç; mimarlık ve şehircilik bilim alanlarının ilke ve yöntemleri ile değil, ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel ve çevresel dinamiklerin yönlendiriciliğinde gerçekleşmektedir. Günümüzde kentsel dönüşüm projesi olarak üretilen örneklerin özellikle insan/kullanıcı gereksinimleri uygunluğu ve kentlerin kimliği ile olan tutarlılığı açısından yaşanan tartışmalar bu saptamanın sağlam gerekçeleridir. Bu nedenle “kentsel dönüşüm” kavramının Türkiye pratiğini iki yönlü kritik etmek gerekmektedir.
a) Kentsel dönüşümün gayrimenkule odaklanarak yalnızca fizik mekan düzenlemesi olarak algılanması,
b) Bu düzenlemenin de mimari ve kentsel kimlikten referans almadan üretilmesi, üretilen bu yeni mekanların kentin ruhuna ve mekanına yabancılaşması.
Bu değerlendirmeler bizi ülkemizde kentsel dönüşüm pratiğinin; çok ayrıntılı analizlere dayanması ve uzun erimli, katılımlı müzakere süreçleri doğrultusunda oluşturulması gereği sonucuna ulaştırmaktadır. Kentsel dönüşüm kavramının Türkiye pratiğine özellikle 1999 Marmara depremi ile birlikte girmiş olması, konuyu Batı’da yaşanan deneyimlerden temelde ayrıştırmaktadır.
1950’li yıllardan itibaren kentlerin biçimlenmesinde belirleyici rol oynayan gecekondu ve kaçak yapılaşma sürecine karşı, kamu farklı dönemlerde farklı yaklaşımlar sergilemiştir. Bunları dönemlerine göre özetle ayrıştırmak gerekirse:
• Kentsel dönüşüm kapsamında değerlendirilebilecek ilk eylem türü gecekondu nüfusunun güzelleştirme dernekleri kapsamında örgütlenerek kentsel altyapılardan yararlanmanın yollarını bulmalarıdır. Yerel toplulukların inisiyatifi olarak gelişen bu süreç, kentin çeperlerine altyapısız olarak eklemlenmiş olan kırsal toprakların kentsel alana dönüşümünde önemli bir aşamayı oluşturmuştur.
• Diğer taraftan 1960’lı yılların sonuna değin kaçak yapılaşmayı yıkma yönündeki eğilim, 1966 tarihli “Gecekondu Kanunu”na kadar devam etmiştir. Bu yasada yer alan “gecekondu önleme bölgeleri” nin amacı, kamu eliyle mevcut gecekonduları bu bölgelere taşımak ve yeni yapılacak gecekonduları engellemekti. Kamu eliyle gerçekleşmesi öngörülen o dönemin kentsel dönüşüm projesi niteliğindeki yaklaşım amacına tam olarak ulaşamamıştır.
1970’li yıllar göçün ve kaçak yapılaşmanın en üst düzeye ulaştığı dönem olmuştur. 1983 ve 1985 tarihli imar affı yasaları ve yasaya daha sonra eklenen “ıslah imar planı” kavramı yeni bir kentsel dönüşüm sürecinin başlangıcını oluşturmuştur. Bu dönemde bir önceki dönemde olduğu gibi kaçak yapıların sadece affedilmesi ile yetinilmemiş, bir yapıya dört kata kadar ilave yapı yapılması hakkı verilmiştir. Bunun dışında imar planlarında ön koşul olan kentsel donatı alanları standartlarının bu planlarda aranmaması hükmü bu bölgelerin tümüyle dört kata kadar yükselmesi ve yol dışında hiçbir donatıya yer verilmemesi şeklinde algılanmıştır. Bu kapsamda nazım plana uygunlukları aranmaksızın onaylanarak yürürlüğe giren ıslah imar planları ile kentlerin kaçak gelişmiş bölgelerinde uzun süreli ve giderek yapısal hale gelecek olan bir dönüşüm süreci başlamıştır. Kamu eliyle altyapısı hazırlanan ve yerel toplumun özgün sermaye birikim süreçleri ve yerel siyasi ilişkileri ile biçimlenen bu kentsel dönüşüm hareketi günümüz gerçekleriyle değerlendirildiğinde birçok açıdan eleştiriye açık bir süreçtir.
Tarihsel süreç içinde, Türkiye’de, klasik planlama anlayışı ile edinilen deneyim ve sonuçlardan en önemlileri şunlardır:
a) Kamu arazileri, kentleşme ile ortaya çıkan istekleri ve gereksinmeleri karşılamak için, verimli bir şekilde değerlendirilememiştir.
b) Fiziksel ve sosyal çevre kalitesi ile yerel halkın yaşam düzeyi düşmüştür.
c) Yanlış kentleşme politikaları yüzünden, kentsel alanlarda, küçük mülk sahipliği artmıştır.
d) Merkezi ve yerel yönetimler, kentsel arsa geliştirmede ve konut yapımında başarısız olmuşlardır.
e) Kentlerdeki yapıların imar planlarına uygunluğunu denetleyecek mekanizmalar oluşturulamamıştır. Bunun bir sonucu olarak, yatayda tek katlı olan kaçak yapılaşma, bu kez düşeyde çok katlı yeni bir kaçak yapılaşmaya dönüşmüştür.
f) Tapu kütüğüne kayıtlı olmayan, kent kurallarına ve imar planına aykırı yapılan binaların yarattığı sorunların kentsel dönüşümle nasıl çözüleceği de modellendirilememektedir.
2.1. Kentsel Dönüşüm Hedefli Yasal Düzenlemeler
Mevcut konut açığının çözülmesi ve kentsel dönüşümün planlı bir biçimde yürütülmesi için bazı adımlar tabi ki atılmaktadır. Bunların kanun ve yönetmelikler olarak yansımaları özellikle kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması sürecinde gündeme gelmiş ve bu kapsamda ya bir takım yeni kanun ve yönetmelikler tasarlanmış ya da bazı kanun ve yönetmeliklere yeni maddeler eklenmiştir. Bugün Türkiye’de “kentsel dönüşüm”e ilişkin yasal taban oluşturan üç temel yasadan söz edilebilir.
a) 2985 sayılı “Toplu Konut Kanunu”, (5162 Sayılı Kanundaki getirilen değişikliklerle birlikte), (2004)
b) 5393 sayılı “Belediye Kanunu”, (2005)
c) 5366 sayılı “Yıpranan Kent Dokularının Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun”, (2005)
Bu üç temel yasanın yanı sıra henüz yürürlüğe girmemiş, ancak 2006 yılının ortalarından bu yana TBMM gündeminde bekleyen “Dönüşüm Alanları Kanun Tasarısı” da bulunmaktadır. 5162 sayılı yasa ile Toplu Konut İdaresi”nin, 5393 sayılı yasa ile belediyelerin, 5366 sayılı yasayla ise, yine belediye ve il özel idarelerinin sit/koruma alanları da dahil olmak üzere “kentsel yenileme” uygulaması yapma yetkileri bulunmaktadır. Bu yetki ve içerik çeşitlenmesinin belki de en korkutucu yanını yasalaştığı takdirde “Dönüşüm Alanları Kanun Tasarısı” oluşturmaktadır. Yalnızca fiziki müdahaleleri kapsayan, kentsel dönüşüm sürecinin sosyal ve ekonomik arka planını hiç gözetmeyen bir anlayış ile hazırlanan bu taslak:
• Ülkenin kıyılarını da kapsar bir biçimde tüm topraklarının kentsel dönüşüm alanı olarak ilan edilmesinin önünü açmakta,
• Bunun için dönüşüm alanı ilan etme ve sınırlarını belirleme yetkisi ilçe ve ilk kademe belediyelerine de vermekte,
• Planlama hiyerarşine aykırı olarak dönüşüm alanlarında plan değişikliği/tadilatı yetkisini bu alanı ilan eden kurumlara bırakmakta ve yeni bir gayrimenkul değerleme sistemi getirmektedir.
Özetle, mevcut ve tasarı durumundaki kentsel dönüşüm hedefli yasal ve kurumsal yapının gündeme getirdiği ve getireceği “yıkıp yeniden yapma süreci” nin; daha çok fiziki nitelikleri artırabilmek, böylece uygulama yapılacak alan kullanıcılarından çok, onlara tasfiye ederek daha üst gelir gruplarına hizmet edecek ekonomik düzeyi gerekli kılan konut alanları yaratmak ve bir takım sermaye gruplarına da yeni kentsel rantlar sağlayabilmek amacıyla gerçekleşeceği düşünülürse, özellikle Şehircilik’ te “Kamu Yararı” ilkesini altüst eden bir sonucun bizleri beklediği görülecektir. Bu sonuç kentsel dönüşümden beklenen faydayı ne söz konusu alan, ne de bu alanla bütünleşmesi beklenecek kente, mekansal, ekonomik ve toplumsal faydalar sağlamayacaktır. Kaldı ki böylesi bir süreç günümüz yapılaşma süreçlerinde kentleri kimliksizleştiren ya da kentlerin var olan kimlikleri altüst eden bir “aynılaşma süreci” ni beraberinde getirecektir.
2.2. Planlama ve Arsa Düzenlemesi Konusunda Belediyelere ve Valiliklere Tanınan Yetkinin Sınırı
Kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerlerde planlama ve uygulama yetkileri, merkezi yönetimin sınırlı vesayet denetimi dışında belediyelere ve valiliklere devredilmektedir. Bu yetki devri, sıradan bir işin yapılması gibi görülemez. Konu kentsel dönüşüm olduğunda, yetki devri çerçevesinde yapılacak planlama çalışmalarına, o bölgedeki yerel halkın ve sivil toplum örgütlerinin de katılımı sağlanmalıdır. Buna karşın, kentsel dönüşüme ilişkin yasalar incelendiğinde, proje alanı içindeki kentsel tasarım projeleri ile yapım dahil diğer işlerin belediye ve idare tarafından yapılacağı belirtilmiş, katılım konusunda herhangi bir kurala yer verilmemiştir (5104 sayılı Yasa, Madde: 6; 5366 sayılı Yasa, Madde: 3). Kurallar idare tarafından konulacak, proje kapsamındaki taşınmaz iyeleri, projeden yararlananlar, proje alanındaki halk ve sivil toplum örgütleri itirazsız bu kurallara uyacaklardır. Bu durum, kentsel dönüşüme katılım konusunda anti-demokratik bir yaklaşımın yeğlendiğini göstermektedir.
TBMM’ne sunulan “Dönüşüm Alanları Hakkında Kanun Tasarısı” daha da ileri gitmekte, dönüşüm alanlarında 3194 sayılı yasanın 18. maddesinde belirtilen “arazi ve arsa düzenlemeleri” kuralı yerine “eşdeğerlik ilkesi” temelinde bir uygulama konusunda kurallar koyarak, proje alanlarındaki taşınmaz değerlemelerinin belediye meclislerince yapılacağını belirtmektedir (www.yased.org). Türkiye’de arsa düzenlemelerinde, “eşit oranlı toprak kesintisi ilkesi” temelindeki mevcut uygulamalar yerine, düzenlemeye katılan taşınmazların düzenlemeden önce ve sonra olmak üzere iki kez değerlemeleri yapılarak arsa düzenlemesinin “eşdeğerlik ilkesi” temelinde yapılmasının öngörülmesi ilk başta olumlu gibi görünmektedir. Ancak, “Eşdeğerlik” gibi çağdaş bir uygulama biçiminin yasa tasarısında yanlış ve eksik modellendirildiği, bu biçimiyle düzenleme yapılması durumunda eskisini aratacağı, sorunları artıracağı görülmektedir. Böylesi bir değerlendirmeyi haklı kılacak gerekçelerden bazıları şunlardır;
1) Türkiye’de, arsa düzenlemesi konusunda temel bir “ilke” ortaya koyan, 3194 sayılı İmar Yasası‟nın 18. maddesinin veto edilmesi yerine, yeniden kaleme alınarak, “eşit oranlı toprak kesintisi” ilkesi yerine “eşdeğerlik ilkesi” temelinde düzenlenmesi gerekmektedir. Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı bu yaklaşımın tersine, kendisi kural koymaya çalışmakta ve İmar Yasasını uygulama dışı bırakmaktadır. Bir temel yasanın bu biçimde veto edilmesi ileride önemli sakıncalar doğurabilir.
2) Arsa düzenlemesi konusu, yalnızca İmar Yasası içinde düzenlenmeli ve modellenmelidir. İmar planlarının uygulanmasında, özel yasalarla, bu ilkeye atıf yapılarak çözüm önerilmelidir.
3) Eşdeğerlik ilkesinin, hukuksal, teknik ve kurumsal yapısı ayrıntılı bir şekilde açıklanmalıdır. Alman İmar Yasası’nda 45 maddede açıklandığı dikkate alındığında, Türk İmar Yasası ile yapılan açıklamaların yetersizliği ortaya çıkmaktadır.
4) Eşdeğerlik ilkesinde, değerlemeyi yapacak uzmanlar, bu uzmanların bağlı olacağı değerleme sistemi, bu sistemi denetleyen kontrol düzenekleri, bu düzeneğin bağımsız ve özerk yapısı aydınlığa kavuşturulmadan, konunun bir oldu bittiye getirilmesi büyük sakıncalara yol açabilir. Değerleme sisteminin, “Belediye Meclisi” veya “İlk Genel Meclisi’nin ve dolayısıyla siyasilerin takdirine bırakılması bağışlanmayacak bir yanlışlıktır. İmar planlarını onaylayarak “rantı” belirleyen bir organa, bu kez, imar planı kapsamındaki taşınmazların değerlerinin de belirlenmesi yetkisinin verildiği hiçbir çağdaş ülke yoktur. Türkiye’nin kentleri, mekanları, tarihi bir yanlışlık ve hatalı bir modellemenin ileride giderilmesi olanaksız sonuçlarına terkedilemeyecek kadar önemlidir.
5) Eşdeğerlik ilkesinin belirlenmesinde, siyasi, ekonomik ve toplumsal yapıda uzlaşmayı sağlayacak yeterli bir altyapı oluşmamıştır. Bu ilkeyi uygulanabilir kılacak kuramsal ve uygulamalı örnekler üretilmemiştir. Bu konuda, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na (Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü) önemli görevler düşmektedir.
6) Arsa düzenlemelerini harita ve kadastro (jeodezi ve fotogrametri) mühendisleri yapmaktadırlar. Harita, Tapu ve Kadastro Sektöründe, “Eşdeğerlik İlkesi” konusu yeterince bilinmemektedir. Harita mühendisliği mesleğinin, eşdeğerlik ilkesi temelinde arsa düzenlemelerini yapabilir duruma getirilmeleri gerekmektedir.
Görülmektedir ki, arsa düzenlemelerinde yeni bir ilkenin önerilmesi ve modellenmesi için bir altyapıya ve zamana gereksinme vardır. Bu altyapı oluşturulmadan, gelişigüzel bir şekilde yeni bir model önerilmesi ve apar topar uygulamaya konulması yarar yerine zarar getirebilir. Gelecekte uygulanması kaçınılmaz bir yöntemi yanlış uygulayarak herkesi bundan pişman duruma getirmenin kimseye yararı yoktur. Arsa düzenlemelerinde eşdeğerlik ilkesinin modellenmesi üzerinde herkesin çalışması ve bu ilkeyi Türkiye’de uygulanabilir duruma getirmeye çalışması gerekmektedir. Bu açıdan, konuyu yeterli hazırlık yapmadan, kendi içinde tartışmalı bir kentsel dönüşüm yasası ile uygulamaya koymak hatalıdır ve bu dar, katılımcı olmayan yaklaşım terk edilmelidir.
2.3. Kentsel Dönüşümün Uygulama Boyutu
Türk planlama sistemi içinde henüz yeni olduğu söylenebilecek (Özdemir ve diğerleri, 2005; Çakılcıoğlu ve Cebeci, 2003: 296) kent yenileme anlayışı 1980 sonrası süreçte özellikle gecekondu alanlarının dönüştürülmesi amacıyla uygulanmaya başlanmıştır (Dündar, 2003: 65). 1980’li yıllarda bu amaçla hazırlanan ve kamunun öncülüğünde uygulanan ilk kentsel dönüşüm projeleri Dikmen Vadisi ve Portakal Çiçeği Kentsel Dönüşüm Projeleridir. Bu yıllardan sonra kentsel dönüşüm projeleri, gecekondu alanlarının iyileştirilmesinden uluslararası sermayenin de dâhil olduğu büyük projelere kadar çeşitli ölçeklerde uygulanmaktadır.
Türkiye’nin en hızlı büyüyen kenti İstanbul, hem kamu müdahalesi ile hem de kamu müdahalesi dışında yapılan çeşitli türlerde kentsel dönüşüm projelerine yoğun biçimde sahne olmaktadır (Kahraman, 2006: 95). Bunun yanında Ankara ve İzmir başta olmak üzere ülkenin çoğu kentinde farklı türlerde kentsel dönüşüm projeleri hayata geçirilmektedir. Bu projelerden bazılarını türlerine göre şu şekilde gruplandırmak mümkündür;
a) Çöküntü bölgelerinin / gecekondu alanlarının dönüşümü: İstanbul’da kıyı alanlarında Tuzla, Beykoz, Sarıyer, Silivri’deki gecekondu bölgelerinin, eski sanayi alanlarının (Kağıthane Deresi ve çevresi, Pendik, Kartal sahili ve Maltepe’de eski mermer ocaklarının bulunduğu bölge; Beykoz’da Beykoz Deri Kundura, Paşabahçe tesislerinin üretimlerine son vermeleri ile ortaya çıkan boş alanlar) yerlerine lüks konut alanları, iş merkezlerinin yapılması; Ankara’da Güneypark Konutları, TOKİ’nin farklı kentlerde uyguladığı projeler, İzmirKadifekale, Karşıyaka-Şemikler, Ege Mahallesi örnekleri. Ankara’da gecekondu alanlarının yoğunlaştığı bölgeler (Çankaya, Altındağ, Etimesgut, Gölbaşı, Keçiören, Mamak, Sincan, Yenimahalle) başta olmak üzere kentsel dönüşüm projeleri uygulanmaktadır. (Eke ve Uğurlar, 2005: 383).
b) Soylulaştırma: İstanbul’da kıyı kesimindeki tarihi yapılarda; 1970 ve 1980’lerde Kuzguncuk, Arnavutköy, Ortaköy, Cihangir, Beyoğlu, Galata, Balat ve Fener gibi tarihi veya özgün niteliği olan ve zaman içinde çöküntü sürecine girmiş olan semtlerin dönüşümü (Uysal, 2006: 88).
c) Merkezi iş alanının dönüşümü: İstanbul’da Beşiktaş ve çevresinin yeni merkezi iş alanı olması, iş merkezlerinin burada yer seçmesiyle yaşadığı dönüşüm; Maslak ve Büyükdere aksı; İzmir’de 3. İzmir Kent Merkezi Projesi.
d) Prestij projeleri ile dönüşüm: İstanbul’da Beyoğlu, Galataport, Kadıköy’de Haydarpaşa Liman Bölgesi.
e) Sit alanlarının korunması ve turizm amaçlı dönüşüm: İstanbul’da Tarlabaşı, Hacıhüsrev, Tophane, Dolapdere, Okmeydanı’ndaki kısmi projeler; Tarihi Yarımadayı kapsayan Fatih ve Eminönü’deki turizm amaçlı dönüşüm, Ulus Tarihi Kent Merkezinin Dönüşümü Projesi, Beypazarı Evlerinin Restorasyonu Projesi, Edirne, Nevşehir kale mahallesi.
f) TOKİ’nin öncülüğünde başlatılan dönüşüm projeleri: İstanbul- Tuzla’da, Pendik’te (İstanbul park Formula 1 Pisti, yat limanı, Sabiha Gökçen havaalanı, Sabancı Üniversitesi) (Kahraman, 2006: 95).
g) Doğal afetler nedeniyle kentsel dönüşüm: İstanbul’da Zeytinburnu, Bakırköy, Küçükçekmece’de bu amaçla projeler yapılmaktadır. İzmir’de heyelan bölgesi olan Ballıkuyu ve Vezirağa’daki bölgelerin tasfiyesi. Bunların yanında, depremden hasar gören kentler de (Adapazarı, İzmit, Değirmendere, Düzce gibi) zorunlu olarak yeni konut alanlarının yapılması, yeni gelişme alanlarının belirlenmesi ile dönüşüm sürecine girmişlerdir.
Dönüşüm projelerinde kamu ve özel sektör yanında Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) dönüşüm alanlarındaki hareketin tetikleyicisi konumundadır. 2006 itibariyle TOKİ, 100 belediye ile gecekondu dönüşüm protokolleri imzalamış, ilk etapta 52 ayrı bölgede 65 bin konutu tamamlamıştır6. Kentin boş arazilerindeki veya özel mülkiyete ait yerlerde özel şirketler kendileri projeler yaparken, proje yapılması riskli olan gecekondu alanlarında genellikle TOKİ ve belediyelerin uygulamaları görülmektedir (Kahraman, 2006: 98). Bunun yanında merkezi yönetim de İstanbul’da yapılan bazı büyük dönüşüm projelerinde imar planlarını onaylayan makam olmasından dolayı müdahil durumdadır (İETT arazisine yapılacak olan Dubai Kuleleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün Zincirlikuyudaki arsası gibi). Belediyeyle kooperatifler ve yüklenici firmaların birlikte hareket ettiği projelerin yanında (GEÇAK gibi), belediyelerin belediye şirketleri aracılığıyla yürüttüğü projeler de vardır. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde KİPTAŞ, Kocaeli’de Kent Konut gibi.
2.4. Kentsel Dönüşüm Projeleri ve Yöntemleri
Kentsel dönüşüm ile belirlenen hedeflere ulaşabilmek için kullanılan en önemli araç kentsel dönüşüm projeleridir. Kentsel dönüşüm projeleri, sahip oldukları ölçeklere göre büyük, orta ve küçük olarak sınıflandırılabilirler. Büyük ölçekli projeler, çoğunlukla kent çevrelerinde uygulanmaktadırlar. Bu projeler; geleceğe yönelik sosyal-ekonomik ve kültürel hedefler taşımalı, kentin diğer bölgelerinde uygulanan projelerle uyumlu olmalı ve bu projeler çevrelerine güçlendirici ve itici bir güç vermelidirler. Orta ölçekli projeler ise mevcut altyapıyı güçlendirme ve çevresel kaliteyi yükseltme yoluyla kentin gelişme stratejileri ile doğrudan bağlantı kurmadan, kentte yeni merkezi alanlar yaratılabilmesi için kullanılmaktadırlar. Bu projeler; hem fiziksel hem de kent imajı, servisler ve donatılar bakımından yüksek kalite sağlamalı, bunun yanı sıra projenin gerektirdiği sosyal kullanımları, kamusal ve özel fonları harekete geçirecek kapasiteye sahip olmalıdırlar. Küçük ölçekli projeler ise özellikle kentsel alanlarda bulunan ve çeşitli özellikleri olan yapıların restore edilmesi, onlara yeni fonksiyonlar verilmesi gibi amaçlar içermektedir. Bu projeler, uygulandıkları mekanların değerini ve çevresel kaliteyi arttırmaktadırlar (Castells&Borja’dan aktaran E.F. Özgür). Kentsel dönüşüm projeleri, 1990’lı yıllara kadar genel olarak devlet eliyle yürütülmüşlerdir. Fakat 1990’lı yılların başlarından itibaren kentsel dönüşüm projelerinin yürütülmesine yerel ve özel kuruluşların da katılmaya başladığı ve bu amaçla merkezi hükümet ile çeşitli ortaklıklar kurdukları görülmektedir. Kentsel dönüşüm yöntemleri ise ulaşılmak istenen amaca, dönüşümün gerçekleştirileceği alanın büyüklüğüne ve farklı gereksinimlere göre çeşitlilik arz etmektedir. Bu yöntemleri genel olarak şu şekilde sınıflandırabiliriz;
a) Rehabilitasyon: Planlı olarak gelişmiş ancak zamanla yıpranmış, yoğunluğu artmış ve işlevlerini yerine getiremeyen bölgeleri tekrar değerli hale getirme yöntemidir. Mevcut bölgenin yapısının korunarak, koruma, tamir ve restore edilmesi temeline dayanmaktadır.
b) Yenileme: Yapıların iyileştirilmesi, daha iyi barınma koşulları, ticaret ve sanayi olanakları, kamu yapıları sağlanması amacıyla kentlerin ve kent merkezlerinin tümünü ya da bir bölümünü günün değişen koşullarına daha iyi yanıt verebilecek bir duruma getirme yöntemidir.
c) Koruma: Toplumun geçmişteki sosyal, ekonomik koşullarını, kültür değerlerini yansıtan fiziksel yapının günümüzün değişen sosyo-ekonomik koşulları altında yok olmasına engel olma ve bu yapının çağdaş gelişmelerle bütünleştirilerek yaşamasını sağlama yöntemidir.
d) Yeniden Canlandırma: Sosyo-kültürel, ekonomik ya da fiziksel açılardan bir çöküntü süreci yaşamakta olan kentsel alan parçalarının, çöküntüye neden olan faktörlerin ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesi sonucu tekrar hayata döndürülmesi, canlandırılması yöntemidir).
e) Yeniden Geliştirme: Ekonomik ve yapısal özelliklerinin iyileştirilmesi mümkün olmayan ve özellikle maddi geliri düşük grupların yaşadığı konutların yıkılması ve bunların oluşturduğu kent bölümlerinin yeni bir tasarlama düzeni içinde barındırılması yöntemidir (Keleş, 1980: 163).
f) Entegrasyon: Herhangi bir bölgede bulunan yapılaşmaya dokunmadan, bu bölgeye yeni binaların yapılması yöntemidir.
2.5. Kentsel Dönüşüm Sürecinde Yapılması Gereken Eylemler
Kentsel dönüşüm, kısa bir süre içinde gerçekleştirilebilecek bir olgu değildir. Dönüşümle ulaşılmak istenen hedeflerin kapsamı veya dönüşümün gerçekleştirileceği alanın büyüklüğü ne olursa olsun, kentsel dönüşüm süreci uzun bir zaman dilimini içermektedir. Bu süreçte yapılması gereken çeşitli eylemler bulunmaktadır. Bunlar;
a) Kentsel dönüşüm sürecinde ilgili alanın detaylı bir analizine sahip olunmalıdır.
b) Kentsel dönüşüm sürecinde; ilgili alanın fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel özelliklerinin eşzamanlı uyumu sağlanmalıdır.
c) Kentsel dönüşüm sürecinde, kapsamlı ve tümleşik bir strateji bulunmalıdır.
d) Kentsel dönüşüm sürecinde, sürdürülebilirlik kavramının amaçları dikkate alınmalıdır.
e) Kentsel dönüşüm sürecinde, insan kaynaklarının yanı sıra ekonomik ve doğal kaynaklar en etkin şekilde kullanılabilinmelidir.
f) Kentsel dönüşüm sürecinde, dönüşümden etkilenecek bütün kesimlerin katılımları ve konsensüsü sağlanmalıdır.
g) Kentsel dönüşüm sürecinde, ölçme sürecinin önemi kavranmalı ve değişimler izlenmelidir.
h) Kentsel dönüşüm sürecinde uygulanacak ilkeler, süreç içinde farklılaşan gereksinimlere ve değişen koşullara göre revize edilmelidir (Batey, 2004:8).
2.6. Kentsel Dönüşüm Uygulamalarında Karşılaşılan Problemler
1. Kurumsal yapının oluşturulamamasından kaynaklanan sorunlar,
2. Yerel yönetimlerden kaynaklanan sorunlar,
3. Konu hakkında yeterli bilgi birikimine sahip personelin bulunmaması,
4. Mevzuat eksikliğinden kaynaklanan sorunlar,
5. Yer seçiminin sağlıklı bir şekilde seçilmemiş olması,
6. Projelerin bilgilendirme çalışmalarında karşılaşılan problemler,
7. Danışman firmaların uygulama yaklaşımlarındaki farklılıklar,
8. Finansman sorunu,
9. Diğer faktörler…
2.6.1. Kurumsal Yapının Oluşturulamamasından Kaynaklanan Sorunlar
• Kentsel dönüşüm çalışmalarında yerel yönetimler proje yürütücüsü ve Toplu Konut idaresi ise kontrol ve onay merci olarak görev yapmaktadır.
• Ülkemizde yaklaşık 180 kentsel dönüşüm uygulaması Toplu Konut İdaresi Kentsel Yenileme Daire Başkanlığında 5-6 uzman kişi tarafından kontrol edilmekte olup 1 uzmana yaklaşık olarak 30 kentsel dönüşüm uygulamasının kontrollüğü verilmektedir.
• Kentsel dönüşüm çalışmalarında karşılaşılan sorunlara ilişkin yapılacak olan itirazlar ve şikayete cevap verebilecek olan bir kurum mevcut uygulamalarda bulunmamaktadır.
• Çalışmaların daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için yerel yönetimlerin proje yürütücüsü, Çevre ve şehircilik Müdürlüklerin Kontrol ve Onay mercii ve kanun tasarısında düzenlenen ALTYAPI VE KENTSEL DÖNÜŞÜM GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’nün denetleme mekanizması olarak çalışması projelerin daha sağlıklı yürütülmesini sağlayacaktır.
2.6.2. Yerel Yönetimlerden Kaynaklanan Sorunlar
• Kentsel dönüşüm çalışmalarının en önemli işlem yürütücüsü yerel yönetimlerdir. Hiçbir kentsel dönüşüm çalışması yerel yönetimlerin desteği olmadan başarılı olamaz.
• Yerel yönetimler bünyesinde yeterli teknik bilgi birikimine sahip personelin bulunmaması, bir seçim döneminde tamamlanamayan projelerin diğer dönemde kabul ve destek görmemesi, mali yetersizlik ve güven eksikliği nedeniyle projelerde istenilen başarıya ulaşılamamaktadır.
• Diğer taraftan da bir kentsel dönüşüm çalışmasında bir ildeki yıllık konut ihtiyacının büyük bir kısmını karşılanmaktadır. Bu durum inşaat malzemesi üreticileri, müteahhit firmalar, emlak komisyoncuları gibi yapı sektörünü ekonomik olarak olumsuz yönde etkilemesi sebebiyle yerel faktörler kentsel dönüşüm çalışmalarında rahatsız olmaktadır.
2.6.3. Yeterli Bilgi Birikimine Sahip Personelin Bulunmaması
• Kentsel dönüşüm konusunda ülkemizde hizmet veren en eski firmanın yaşı 8-9 olup ülkemizde bu konuda hizmet veren firma sayısı sınırlıdır.
• Firmalar deneme - yanılma yöntemleri ile geliştirmiş olduğu yöntemlerle uygulamalarda sonuç üretmeye çalışmakta ve projelerde standart bir yaklaşım sergilenememektedir.
• Ülkemizde kentsel dönüşüm konusunda eğitim veren sayılı üniversitenin bulunması sektörün gelişimini olumsuz etkilemektedir.
• Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkındaki kanun tasarısı’nın kanunlaşması sonrasında hazırlanacak yönetmelik ile uygulama standartlarının belirlenmesi sağlanacaktır.
2.6.4. Proje Lansmanından Kaynaklı Sorunlar
• Kentsel dönüşüm çalışmalarının uygulanabilmesi için mülkiyet sahiplerinin en az 2/3’ünün muvafakati alınarak projeye katılım sağlaması gerekmektedir.
• Yeterli bilgilendirme ve tanıtım yapılmadan kentsel dönüşüm çalışmalarının başlatılması panik ve korkuya sebep olmaktadır. Bu durum çoğu kentsel dönüşüm çalışmasının başlamadan sonlanmasına sebep olmaktadır.
• Yerel yönetimler sağlıklı bir şekilde kentsel dönüşüm çalışmalarını yürütebilmesi için iletişim bürosu kurmalıdır. Her kentsel dönüşüm çalışması için sürekli olarak görev yapan proje sorumlusu bulundurulması projelerin takip ve koordinasyonuna imkan sağlayacaktır.
2.6.5. Finansman Sorunu:
• Yerel yönetimler içinde bulunduğu mali problemler nedeniyle proje hazırlatılması, muvafakat vermeyen taşınmaz sahiplerinin gayrimenkullerinin kamulaştırmasında sıkıntı yaşamaktadır.
• Projelerde kamu taşınmazlarının envanter çalışması yapılması sonucunda kamulaştırmada trampa (takas) işlemi yapılarak kamulaştırma bedelleri miniminize edilebilir.
• Diğer taraftan da Kanun tasarısının dönüşüm gelirlerine ilişkin maddesinde oluşturulacak fon ile projelerin finanse edileceğinden bahsedilmektedir.
3. NEVŞEHİR’DE KENTSEL DÖNÜŞÜM
Nevşehir’de kentsel dönüşüm diğer illerde güdülen kentsel dönüşüm politikalarından biraz daha farklıdır. Nevşehir, coğrafi konumu olarak Türkiye’nin merkez konumunda ve 3. Derece deprem bölgesinde yer alıyor.
3.1. Nevşehir’de kentsel dönüşüm altyapısı
60 milyon yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla oluşan peribacaları şehri dünyanın en gözde turistik mekanlarından biri haline getirmiştir.
Şehrin ilçelerinin büyülü güzelleği ne yazık ki şehir merkezinde yok edilmeye maruz bırakılmış. Yıllar içerisinde kırsal kesimden kentsel kesime düzensiz ve plansız bir akış, merkez üzerinde dağınık ve sıkı bir yerleşmeye neden olmuş. Nevşehir Kalesi etrafındaki çarpık kentleşme ve plansız yerleşme, şehrin estetik görüntüsüne gölge düşürmüş durumda, ilçelerin turistik konumu ve cezbediciliği şehir merkezini geride bırakmış. Yıllar içinde her geçen gün artan turist nüfusu şehir merkezi üzerinde bazı ihtiyaçları da beraberinde getirmiştir.
Bu sebeple Nevşehir Belediyesi, Nevşehir’de sağlıklı ve modern kentleşme değerlerinin ortaya çıkmasında önemli adımlardan biri olarak da nitelendirilen Merkezi Kentsel Dönüşüm Projesini başlattı. Bu proje doğrultusunda kale etrafındaki çarpık yapılar yıkılarak şehir, ilçelerle bir bütün haline getirilmek isteniyor. İlçelerde konut, dükkan, otel vs. yapımında kullanılan Sarıtaşlarla birer veya ikişer katlı müstakil evler yapılarak şehrin görüntüsünü güzelleştirmek amacı ile 2005 yılında yeniden geliştirme projesinde ilk adımlar atıldı.
3.1.1. Nevşehir Kalesi’nin tarihe ışık tutan yüzü
Türkiye'nin peribacaları ve yeraltı şehirleri ile ünlü önemli turizm merkezlerinden olan ve yılda ortalama 2,5 milyon yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Kapadokya bölgesinde, ören yerlerinin yanısıra Derinkuyu, Kaymaklı, Tatlarin ve Özkonak yeraltı şehirleri turistlerin önemli uğrak yerleri arasında bulunuyor.
Bölgede her geçen gün yeni mekanlar keşfedilirken 'Nevşehir Kalesi ve Çevresi Kentsel Dönüşüm Projesi' kapsamında yürütülen çalışmalarda, Nevşehir Kalesi'nin altında birbiriyle bağlantılı olduğu düşünülen ve yaklaşık 785 bin metrekarelik bir alanı kaplayan yeni bir yeraltı şehri tespit edildi.
Nevşehir Kalesi ve çevresinde Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve belediye işbirliğinde 2006 yılından bu yana ciddi bir çalışma yürütülüyor. Bu bölgede yaşayan vatandaşlar TOKİ tarafından yapılan 2600 konuta taşınmıştır.
Kale çevresinde bine yakın konut yıkılmış olup ve 110 metre kotta ve 785 bin metrekarelik çok büyük bir yeraltı şehri fark edilmiştir. Tespit edilen yer altı şehrinin dünyanın en büyük yeraltı şehirlerinden biri olacağı düşünülüyor.
Uygulamanın başladığı alan ile kale arasında 110 metre kot var. 110 metreye ne kadar kat sığarsa, şu an hala tam olarak tespit edilebilmiş değil. Çünkü, Resim 3.1.1.1’de de görüldüğü gibi katlar çarpık bir şekilde konumlandırılmış. Ayrıca Göre beldesinden Nevşehir Kalesi'ne kadar, yani yaklaşık 7 kilometrelik bir tünel tespit edildi. Osmanlı arşivlerinden de bölgede 30 adet su yolunun olduğunu belirtiliyor.
Nevşehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından da büyük bir bölümü tescil edilmiştir. Vali koordinatörlüğünde bir ekip kuruldu ve tescilli yapılar tespit edilmiştir.Yapılar ileride restore edilmek üzere şu an rezerv altında. Türkiye'nin dünyaya sunacağı önemli ören yerlerinden ve yeraltı şehirlerinden biri olacağı, bu bölgede ciddi bir tarihi ve kültürel konsept olacağı düşünülüyor.
Yeraltı şehirleri genelde erken Hitit dönemine kadar gidiyor. Kalenin tarihi de Selçuklular'a dayanıyor. Yeraltı şehrinin Nevşehir tarihini en az 5 bin yıl ötelediği kesin. Şu anda arkeologlar bu konu ile ilgili çalışmalar yapıyor. Hem Türk turizminin hem de Türk kültür hayatının dünyaya armağan edeceği güzel bir eserin başlangıcı olarak kabul ediliyor.
3.2. Nevşehir’de kentsel dönüşüm uygulamaları
Nevşehir özellikle 1990’lı yılların ortasından itibaren hızla gelişmeye ve yapılaşmaya başlayan bir kenttir. Farklı dönemlerde yönetime gelmiş yerel yöneticiler irili ufaklı çeşitli projelere imza atmışlardır. Bu arada özellikle merkezi düzeyde kültür bakanlığının ilde tarihi ve kültürel yapıların korunmasına yönelik çalışmaları olmuştur. Buna karşın, son on beş yıl içerisinde yaşanan kentsel gelişmelerin temel bazı problemlerin ortaya çıkışını engelleyemediği görülmektedir. Kale’den kente bakıldığında özellikle kent merkezinin çok yoğun bir yapılaşma içinde olduğu değerlendirilmektedir.
Nevşehir’de kentsel dönüşüm, hizmet ömrünü doldurmuş binanın riskli yapı raporu alması ile bireysel veya çarpık kentleşme, park, ulaşım vs gibi sorunlar teşkil etmesi nedeniyle bölgesel kentsel yenilenme olmak üzere iki dalda ele alınır.
Deprem sebepli riskli yapı tabanlı kentsel dönüşüm vatandaşın tercihi gözetilmeksizin yapılır, ama kentsel yenilenme ve planlama vatandaş isteği ve memnuniyeti göz önüne alınır. Nevşehir’de il olarak, bölgesel kentsel yenilenme daha ağırlıkta. Planlama ve kentsel dönüşüme sokulmak istenen bölgede tüm bölge vatandaşları üzerinde tek tek anket yapılır. “Bu bölgede yenilenme ister misiniz? Neden?” gibi.. Bu tarz, bölgesel kentsel dönüşüm projelerinde bölge içinde mülk sahibi olan bireyler bazı nedenlerden dolayı mülkünü projeye dahil ettirmek istemeyebilir. Genelde bu tarz olayların başında miras ve aile hatırası gibi sebepler öne çıkıyor. Böyle bir durumda birey ile birebir görüşme yapılır ve görüşü alınır. Hak sahibi ikna edilmeye çalışınır. Eğer anlaşmaya varılamaz ise karşılıklı olarak durum mahkemeye taşınır. Mahkeme duruma bilir kişi atar. Bilir kişi mülk değerini; betonarme, asansörlü olması, kat sayısı, yapı cinsi vs gibi etkenlere bağlı kılarak tespit eder. Kaç yılında yapıldığı, ruhsat yaşı vs işleme katılarak binanin maliyet tahmini yapılır. Bunun üzerinden değer biçilir. İlk teklif değerinin üzerinde veya altında, mahkeme sonucu ne ise mülk sahibi de belediye de ona uymak zorunda kalır.
Yeni yapılan yapılar bölge ve şehir mimarisine uygun tasarlanıp inşa edilmek zorundadır. Genelde sarı taş giydirmeli, betonarme yapı tercih edilmekte olup kale veya turistik bölgenin istifi bozulmayacak şekilde kademeli olarak katlandırma verilmektedir.
Söz konusu 1990’lı yıllardan günümüze, özellikle kent merkezinin daha yaşanabilir kılınmasına ilişkin uygulamalar olmasına ragmen bunların yetersizliği görülmektedir. Çevre semtlerde yeni yerleşim alanların, yol ve bulvarların açılışına tanık olunmaktadır. Nevşehir konum itibariyle bölgeleri birbirine bağlayan yolların kesiştiği tarihi bir kenttir. Geçmişten günümüze pek çok uygarlığın yaşadığı bir yerleşim yeridir. Buradaki temel sorunlardan birisi kentsel toprak sorunudur. Kentin planlaması yapılırken yerleşim alanları, sanayi, üniversite, tarım alanları ve diğer alanlar bütüncül bir bakış açısı ile değerlendirilmelidir. Tarım alanlarının tarım dışı etkinlik ve yapılaşma amacıyla kullanımına, turistik bölge olmasına karşın özel izinlerle 8 ve 13 kat yapılar yapılmasına rastlanmaktadır.
ÖZET VE SONUÇLAR
Farklı amaçları benimsemiş olsa da konut sorununun çözümü için halen dünyada, en önemli araçlardan biri olarak kabul edilen kentsel dönüşüm projeleri, gecekondu bölgelerinin sağlıklaştırılması ya da yenilenmesi için Türkiye’de de tercih edilen politikalardandır. Fakat sağlıklı bir çözüm bulunabilmesi için kentsel dönüşüm kavramının içeriği sorgulanmalı, ülkelerin ya da kentlerin dinamiklerine göre değerlendirilmelidir.
Konut ve kentleşme sorunları ancak özerksel ve yerel yönetimlerin eşgüdümü ile çözüme kavuşturulabilir. Bu süreçte; kent plancıları, mimarlar, mühendisler, sivil toplum kuruluşları ve yerel halk ile işbirliği kaçınılmazdır. Böylesine büyük bir dönüşüm, konunun tüm aktörlerinin içinde olduğu, sorumluluk duygusu, heyecan ve topyekun bir bilinçlenme ile olanaklıdır.
Kentsel dönüşüm projeleri de her projede olduğu gibi çözüm yerine, bazı durumlarda çözümsüzlükler de üretebilir. Mesela, çöküntü tamamen yıkılıp, yok edilerek mekânsal iyileşme yapılması mı gerektiği; yoksa alanları yıkmadan yenileyerek soylulaştırma, sağlıklaştırma mı yapılırsa daha uygun bir tercih olacağı soruları, hala bilimsel zeminlerde ve yerel yönetimlerde tartışma konusudur. Bu konuda en doğru yaklaşım belki de kentsel dönüşüm projelerinin “her derde deva” projeler olarak görülmemesidir.
Kentsel dönüşüm kavramının en önemli niteliği, sürekli mekâna vurgu yapılsa da, konut dönüşümü, mahalle ölçeğinde dönüşüm gibi eylemlerle adlandırılsa da mekanları insanların yarattığı gerçeğinden yola çıkılarak, toplumsal boyutunun her şeyin önüne geçtiği bilinmelidir. Çünkü, toplum desteği olmayan hiçbir projenin uzun vadeli olarak sorunlara çözüm alternatifi olamayacağı bilinen bir gerçektir.
İnsanın en temel ihtiyaçlarından birisini, yani konut sorununu diğer adıyla barınma ihtiyacını da karşılayabilecek çözümlerden biri olan bu projeler, kentsel eşitsizliğe neden olmadan uygulama alanı bulabilmelidir. Kentsel dönüşüm projeleri, uzun, verimli ve bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı yerel düzeyde yöneticiler bu kurallara uymalıdır. Temel ilkeler ve geleceğe ilişkin vizyon belirlenmeli bir yöneticinin başladığı projeler çok özel durumlar olmadığı sürece Yerel halkın yararı düşünülerek devam ettirilmelidir. İllerde özel izinlerle ve farklı mekanizmalarla ölçütlerin dışına kat artışlarına gidilmemeli nüfus yoğunluğu mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
Nevşehir hızlı bir yapılaşma süreci yaşamaktadır. Yerel yöneticiler kendilerine tanınan yetki, sorumluluk ve kaynakları en etkin biçimde kullanma yoluna gitmelidir. Yerel kaynaklar oluşturmak çok önemlidir ancak oluşturulan bu kaynaklar diğer alt yapı ulaşım ve yeşil alanların oluşturulması için kullanılmalıdır. Özellikle Nevşehir gibi turistik bir kent için en önemli taşınmaz değer olan topraklar kesinlikle elden çıkarılmamalıdır. Kentsel topraklara sahip olmanın kent planlaması üzerindeki etkileri bellidir. Yönetimler, yerel halka, yaşanabilir mekanlar sağlamak zorunda ve toplumsal eşitsizliği artıracak eylemlerden kaçınmak zorundadır.
Kentsel dönüşümün tüm dünyada ortaya koyduğu başarılara rağmen son dönemlerde özellikle gelişmekte olan ülkelerde uygulanan kentsel dönüşüm projelerine karşı gerek siyasal gerekse toplumsal alanda tepkiler gelmektedir. Bu durumun en önemli sebebi ise kentsel dönüşüm ile ulaşılmak istenen fiziksel, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmenin bir kenara itilerek, dönüşüm ile sermayeye kent içinde ve kent dışında yeni rant alanları oluşturulmasının amaçlandığı endişesidir. Kentsel dönüşümün yapılacağı alanlarda oturan yerel halkın, yapılacak konutlardan yararlanmasının engellenmeye çalışılması veya kendilerinden yüksek farklar istenmesi, kentsel dönüşümün yapılması planlanan bölgelerde lüks konut alanları oluşturabilmek için bu bölgelerde var olan tarihi ve kültürel dokunun yok edilmeye çalışılması ve yine aynı nedenle bölgede bulunan doğal kaynakların ve değerlerin tahrip edilmesi önemli rol oynamıştır. Ortaya çıkan endişelerin giderilmesi için yerel halkın kentsel dönüşüm sürecine aktif katılımları sağlanmalıdır.
Dönüşümde yerel halkın tercihleri, ihtiyaç ve beklentileri en önemli önceliklerden biri olarak kabul edilmelidir.
Kentsel dönüşüm ile ortaya çıkan tüm sorunların çözümü ise kanımızca toplum yararını kişilerin yararından daha önde tutulduğu zihniyetlerin varlığı ile mümkündür.
İlk Yorumu Sen Yap