Milletlerarası Özel Hukuk Pratik Çalışma

Milletlerarası Özel Hukuk Pratik Çalışma

OLAY I:

Türk vatandaşı Bayan T, İngltere’ye yaptığı bir seyahat esnasında İngiliz vatandaşı Bay İ ile tanışarak kısa sürede evlilik kararı almış ve İngiltere’ye yerleşmiştir. Çiftin birkaç yıl sonra Ç adında bir kızları dünyaya gelmiştir. Ç’nin doğumundan kısa bir süre sonra Bay İ’nin kendisini aldattığını öğrenen Bayan T, Ç’yi de alarak yerleşme niyetiyle Türkiye’ye dönmüş ve Türk mahkemelerinde Bay İ’ye karşı boşanma davası açmıştır. Boşanma davasında Bayan T, kızı Ç’ye ve kendisine nafaka ödenmesini, Ç’nin velayetinin kendisine verilmesini talep etmiştir. 

SORULAR

1.Bayan T’nin açmış olduğu boşanma davasındaki boşanma, nafaka ve velayet taleplerine uygulanacak hukuku tespit ediniz. 

Yabancılık unsuru kişi bakımından var, boşanma ihtilafının taraflarından bir tanesi İngiliz vatandaşı. Olayda bir boşanma söz konusu olduğu için özel hukuk ilişkisi de mevcut. Dolayısıyla olayda yabancılık unsuru içeren bir özel hukuk ilişkisi var. 

MADDE 1 – (1) Yabancılık unsuru taşıyan özel hukuka ilişkin işlem ve ilişkilerde uygulanacak hukuk, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi, yabancı kararların tanınması ve tenfizi bu Kanunla düzenlenmiştir. 

Talepleri değerlendirecek olursak, boşanma talebine uygulanacak hukuk madde 14’e ilişkindir.

MADDE 14 – (1) Boşanma ve ayrılık sebepleri ve hükümleri, eşlerin müşterek millî hukukuna tâbidir. Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları hâlinde müşterek mutad mesken hukuku, bulunmadığı takdirde Türk hukuku uygulanır. 

Bu kademeli bir hukuk kuralı. Ugulanacak hukuk adım adım seçilecek. Müşterek hukuku tesbit ederken dava tarihini esas almak gerekiyor.

MADDE 3 – (1) Yetkili hukukun vatandaşlık, yerleşim yeri veya mutad mesken esaslarına göre tayin edildiği hâllerde, aksine hüküm olmadıkça, dava tarihindeki vatandaşlık, yerleşim yeri veya mutad mesken esas alınır. 

Olaya uygulayacak olursak, davanın açıldığı tarihte müşterek bir milli hukukun olmadığını görülür. O nedenle ikinci kademeye: Dava tarihindeki mutad meskene bakmak gerekir. Mutad mesken, hayat ilişkilerinin merkezi olan yerdir. Dava tarihinde bayan T yerleşme niyeti ile Türkiye’ye döndüğüne göre artık mutad meskeninin İngiltere olduğundan bahsedilemez. Dolayısıyla dava tarihinde müşterek bir mutad meskenleri kalmamıştır. O nedenle son kademe olan üçüncü kademede belirtildiği üzere borçlanma sebep ve hükümlerine Türk hukuku uygulanır. 

İlk talep boşanmaya ilişkin idi. Bir de boşanmaya bağlı olarak nafaka talebi söz konusu. Bir çocuğa ödenecek nafaka var (iştirak nafakası), bir de yine boşanma dolayısıyla eşe ödenecek nafaka var (yoksulluk nafakası). Olayda eşe ödenecek nafakaya ilişkin olarak Türkiye’nin de taraf olduğu 1973 tarihli tüm nafaka alacaklarına ilişkin 1973 tarihli La Haye Sözleşmesi var. Anayasa madde 90 ve Möhuk madde 1 gereği uluslararası sözleşmeler öncelikli uygulama alanı bulacaktır. Sözleşmenin kapsamına dahilse, sözleşmenin ilgili maddesine gideceğiz. Boşanmış eşlerin birbirlerine karşı nafaka yükümlülüğüne ilişkin sözleşmenin 8. maddesinde özel bir düzenleme var. Maddeye göre, boşanmaya bağlı olarak eşler arasındaki nafaka taleplerine boşanmaya uygulanacak hukuk uygulanır. Sözleşmenin bu maddesinden yola çıkarak Möhuk madde 14/1 e gideceğiz. (yukarıda) Bu madde gereği eşe ödenecek nafaka yükümlülüğü bakımından yine Türk hukukunun uygulanacağı sonucuna varılır. 

Sözleşmede buna ilişkin bir hüküm olduğundan ve sözleşme uygulama alanı bulduğu için doğrudan madde 14/2 ye gitmek hatalı olur, varılan sonuç aynı olsa dahi.

MADDE 14 – (2) Boşanmış eşler arasındaki nafaka talepleri hakkında birinci fıkra hükmü uygulanır. Bu hüküm ayrılık ve evlenmenin butlanı hâlinde de geçerlidir. 

Bir de çocuğa ödenecek nafaka var. Yine La Haye Sözleşmesi’nin nafaka alacaklarına ilişkin genel hükümlerine gitmek gerekir. Sözleşmenin 4. maddesinde nafaka alacaklısının mutad meskeni hukukunu yetkili kılıyor. Olaya uygulandığında nafaka alacaklısı çocuk, velayetin kimde olduğu bilinememekte, iştirak nafakası kime ödenecek olursa olsun hukuken alacaklı olan çocuktur. Dolayısıyla nafaka alacaklısı denildiği zaman çocuğun mutad meskenin esas alınmalıdır. Velayet annede olsaydı eğer çocuğun da anne ile birlikte mutad meskenin Türkiye olduğu söylenebilirdi. Henüz velayetin kime geleceği belli olmadığından, velayeti ortak kullandıkları düşünüldüğünde, çocuğun mutad meskeninin olayda İngiltere olduğunu iddia etmek daha doğru olacaktır. Olay bakımından gerekçelendirerek velayet ile mutad meskenin farklı bir yerde olduğu da iddia edilebilir. 

Olayda çocuk kaçırma olmadığından çocuğun iadesine ilişkin bir durum da söz konusu değildir.

Velayet talebi hakkında, boşanma dolayısıyla velayet kurumu karşımıza çıkıyor, Möhuk madde 14/3 te özel bir düzenleme var.

MADDE 14 – (3) Boşanmada velâyet ve velâyete ilişkin sorunlar da birinci fıkra hükmüne tâbidir. 

Dolayısyla bu madde, bizi tekrar boşanmada uygulanacak hukuka gönderiyor. Onu yukarıda tesbit ettik. Bu fıkranın birinci fıkraya yaptığı gönderme sebebi ile çocuğun velayeti hakkında Türk hukuku uygulama alanı bulacaktır.

2. İngiliz hukukuna göre aldatmanın boşanma sebebi teşkil etmemesi ve bu hususun Bay İ tarafından boşanma davasında ileri sürülmesi ihtimalinde, hâkimin ne yönde bir karar vermesi gerektiğini değerlendiriniz. 

Boşanma sebebine uygulanacak hukuktan bahsederken, buradaki tartışma konusu aldatmanın boşanma sebebi teşkil etmesi durumudur. Buna kural olarak madde 14/1 (yukarıda) uyarınca dava tarihindeki müşterek milli hukuk olmadığı için Türk hukukunu uygulamak gerekir. Fakat aldatmanın boşanma sebebi sayılmasına ilişkin, aldatma olayının gerçekleştiği yer olan İngiliz hukuku uygulama alanı bulacaktır.

Olayda bayan T açısından bir statü değişikliği var. Mutad meskeni değiştirmiş, dolayısıyla artık bir müşterek mutad mesken durumu kalmamıştır. Eğer boşanmaya sebep teşkil eden vakıanın gerçekleştiği sırada tarafların tabi olduğu hukuk, olayda müşterek mutad meskenleri olarak İngiliz hukuku, söz konusu vakıayı bir boşanma sebebi olarak kabul etmiyor ise bu vakıayı bir boşanma sebebi olarak ele almamak gerekir. Statü değişikliğinden önceki müşterek hukuk esas alınmalıdır.

Tarafların tabi oldukları hukuka göre yaşam sürdürdükleri kabul edilir. Eğer bu hukuka göre anormal bir vakıa statü değişikliği ile sonradan boşanma sebebi teşkil ediyor ise bu durumda bunu dikkate almak adil sonuçlar meydana gelmesini engelleyecektir. Dolayısıyla böyle bir durumda statü değişikliğinden önceki müşterek hukuk olan İngiliz hukukunu uygulamak doğru olacaktır. İngiliz hukukunda aldatma bir boşanma sebebi teşkil etmediği için bu sebebe bağlı olarak davanın reddedilmesi gerekmektedir.

- - - 

OLAY II:

Merkezi İspanya’da bulunan ve hazır gelinlik firması olan İ şirketi ile merkezi İstanbul’da bulunan T şirketi, yaz sezonuna ait her modelden belirli miktarda ürünün T şirketine satımı ve iki seferde teslimi konusunda anlaşmışlardır. İlk partide gönderileceği kararlaştırılan gelinlikler T şirketine İstanbul’da teslim edilmiştir. 

İlk partide teslim edilen gelinliklerden birini T şirketinden satın alan Türk vatandaşı Bayan X, gelinliğin üretiminde kullanılan kimyasal bir madde nedeniyle astım krizi geçirmiş ve bu nedenle uğradığı zararın tazmini talebiyle İ şirketine karşı Türk mahkemelerinde dava açmıştır. 

İ şirketi ile T şirketi arasındaki sözleşme gereği T şirketine teslim edilmesi gereken ikinci partideki gelinliklerin tesliminde gecikilmesi üzerine T şirketi sözleşmeden döndüğünü İ şirketine bildirerek menfi zararının tazmini için Türk mahkemelerinde İ şirketine karşı bir tazminat davası açmıştır.

SORULAR

1.T şirketinin açmış olduğu davada uygulanması gereken hukuku tesit ediniz.

Taraflardan birinin merkezi İspanya’da bulunan şirketi olaya kişi bakımından yabancılık unsuru katar. Bunun yanında, malları yurt dışından gelecek olması şeklinde sınırlararası bir mal ve para transferi de yabancılık unsuru teşkil etmektedir. Olayda bağlama konusu bir sözleşme özel hukuk ilişkisi, dolayısıyla madde 1 (yukarıda) uyarınca Möhuk uygulanabilecektir.

Bu sözleşme, taraflar arasında bir satım sözleşmesi olarak, Möhuk’ta hususi olarak düzenlenen sözleşme türlerinden biri değildir. Dolayısıyla sözleşmeler açısından umumi hüküm olan madde 24 uygulama alanı bulacaktır. Bu maddeye göre ilk fıkrada taraflara bir hukuk seçimi imkanı tanınmaktadır.

MADDE 24 – (1) Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir. 

Olayda böyle bir hukuk seçimi söz konusu olmadığından aynı maddenin 4. fıkrasına gitmek gerekecektir. Hukuk seçimi yapılmamış olması halinde uygulanacak olan hukuku gösteren objektif bağlama kuralı bu fıkrada belirlenmiştir. 

MADDE 24 – (4) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim borçlusunun, sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme, bu hukuka tâbi olur.

Bu fıkraya göre bağlama kuralı, sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde sözleşme ile en sıkı ilişkili hukuk uygulanacağıdır. Bunun tesbitine ilişkin kanunda yer alan karine, karakteristik edim borçlusunun mutad meskeni, eğer mesleki veya ticari bir faaliyet dolayısıyla akdedilen bir sözleşme varsa karakterislik edim borçlusunun işyeri, işyeri yoksa yerleşim yeri, birden fazla iş yeri varsa da sözleşme ile en sıkı ilişkili olan işyeri hukukudur. Bu karineye rağmen bu olay için söz konusu olmasa da, halin bütün şartlarına göre daha sıkı ilişkili bir hukuk tesbit edilebilseydi eğer, tesbit edilen bu hukuk uygulanacaktı.

Somut olaya uygularken karakteristik edim borçlusu; genellikle sözleşmeye adını veren, sözleşmede görece daha fazla risk alan, sözleşmeye ağırlığını ve rengini veren edimin borçlusu olarak tanımlanır. Çoğunlukla para borcunun karşısında yer alan edim karakteristik edimdir. Burada hangi tarafın daha yüksek riski üstlendiğine bakmak gerekecektir. Satım sözleşmeleri açısından karakteristik edim borçlusu, satılanın mülkiyetinin karşı tarafa devredilmesi borcu altında olan satıcıdır.

Satıcının mesleki ve ticari bir faaliyeti dolayısıyla yapılan bir sözleşme söz konusudur. Satıcının iş yeri hukukunu dikkate almak gerekecektir. Olayda birden fazla iş yeri olduğuna dair bir veri bulunmamaktadır. Burada merkezi İspanya’da bulunan şirket için iş yeri hukuku olarak İspanya hukuku menfi tazminat talebi hakkında uygulama alanı bulacaktır.

2. Taraflar arasındaki sözleşmede “bu sözleşmeden doğacak uyuşmazlıklar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uyarınca çözümlenecektir” şeklinde bir hüküm yer alsaydı önceki soruya vereceğiniz cevap değişir miydi? Açıklayınız. 

Bu hüküm bir hukuk seçimi değildir. Hukuk seçiminden bahsedebilmek için bir devletin hukukunun sistem olarak bütünü ile seçilmesi gerekmektedir. Seçildiği takdirde bu hukuk emredici ve tamamlayıcı hükümleri ile bir bütün olarak uygulanır. Dolayısıyla sadece ‘Türk Borçlar Kanunu uyarınca çözümlenecektir’ denilmesi bir seçim anlamına gelmez. Yine uygulanacak hukuk, yukarıdaki soruya verilen cevaptaki gibi son fıkraya göre tesbit edilecektir. 

Burada içselleştirme (enkorporasyon, incorporation) söz konusudur,  tarafların sözleşmeye koydukları işbu hüküm sözleşmeye dahil edilmiş gibi sonuç doğurabilecektir. Yani tek tek TBK hükümleri yazılmak yerine bu hüküm ile TBK’nın her hükmü sözleşme metnine dahil edilmiş kabul edilir. Esasa uygulanacak hukukun (olayda İspanyol hukuku) emredici hükümlerine aykırılık teşkil etmediği müddetçe TBK hükümleri de göz önünde bulundurulacaktır.  

3.İ şirketinin gelinliklerin üretimini İtalya’daki fabrikasında yapıyor olması ve İtalya’daki ithalat-ihracat mevzuatının değişmesi nedeniyle gelinliklerin İtalya’dan çıkarılamaması ve Türkiye’ye gönderilememesi halinde T şirketinin açmış olduğu tazminat davasında bu durumun hâkim tarafından ne şekilde değerlendirileceğini açıklayınız.

Burada ithalat ihracaat mevzuatının değişikliği söz konusudur. Bu sözleşmede Lex Fori yani Türk hukuku; diğeri Lex Causa yani İspanyol hukuku; üçüncü olarak da Lex Fori ve Lex Causa dışında olayla irtibatı bulunan İtalyan hukukunun doğrudan uygulanan kurallarına etki tanınacaktır.

-Lex Fori’nin doğrudan uygulanan kurallarını devreye sokan madde 6, 

MADDE 6 – (1) Yetkili yabancı hukukun uygulandığı durumlarda, düzenleme amacı ve uygulama alanı bakımından Türk hukukunun doğrudan uygulanan kurallarının kapsamına giren hâllerde o kural uygulanır. 

- Lex Causa’nın doğrudan uygulanan kurallarını devreye sokan madde 24, (yukarıda) 

- Diğer (üçüncü) ülkenin doğrudan uygulama kurallarını devreye sokan madde 31, 

MADDE 31 – (1) Sözleşmeden doğan ilişkinin tâbi olduğu hukuk uygulanırken, sözleşmeyle sıkı ilişkili olduğu takdirde üçüncü bir devletin hukukunun doğrudan uygulanan kurallarına etki tanınabilir. Söz konusu kurallara etki tanımak ve uygulayıp uygulamamak konusunda bu kuralların amacı, niteliği, muhtevası ve sonuçları dikkate alınır. 

Doğrudan uygulanan kurallar devletin ekonomik ve sosyal politikalarını yansıtan kurallardır. Madde 31 çerçevesinde sözleşme ile sıkı ilişki içerisinde hukukun kurallarına doğrudan etki tanınabilir. 

Olayda İtalya’nın, bu sözleşmenin tarafları ve konusu açısından sıkı ilişkisinin olduğu, borcun İtalyan mevzuatınca ifa edilememesinden, malların İtalya’dan çıkartılamaması neticesinden anlaşılmaktadır. Dolayısı ile İtalya devleti hukuku sözleşme ile sıkı ilişkili üçüncü bir hukuktur, bu nedenle İtalyan hukukuna etki tanınabilecektir.

Burada hakimin hukuku (Lex Fori), İtalyan hukukunu dikkate alarak borcun imkansızlığına karar verecektir. Bunun sonuçlarına hakim, İspanyol hukuku (Lex Causa) içerisinde bir hükme varacaktır. 

4.Bayan X’in İ şirketine karşı açmış olduğu davada uygulanması gereken hukuku tespit ediniz.

Yeni bir hukuki ilişki ile karşılaşıldığından tekrar yabancılık unsurunu tesbit etmek gerekir. Taraflardan biri olan İ İspanyol şirketinin yerleşim yeri yabancı bir ülkededir, uyruğu da yabancıdır. Borç doğuran işlemler genel olarak; sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşmedir. Olayda imalatçı İ’nin kullanıcı X’e karşı bir haksız fiili söz konusu olduğundan, bir haksız fiil ilişkisi mevcuttur. İ ile X arasındaki davadaki hukuki uyuşmazlığın konusu imalatçının sözleşme dışı sorumluluğudur.

MADDE 36 – (1) İmal edilen şeylerin sebep olduğu zarardan doğan sorumluluğa, zarar görenin seçimine göre, zarar verenin mutad meskeni veya işyeri hukuku ya da imal edilen şeyin iktisap edildiği ülke hukuku uygulanır. İktisap yeri hukukunun uygulanabilmesi için zarar verenin, mamulün o ülkeye rızası dışında sokulduğunu ispat edememiş olması gerekir. 

Bağlama konusu imalatçının sözleşme dışı sorumluluğudur. Bağlama noktaları ise 3 tane olmak üzere; zarar verenin mutad meskeni, zarar verenin iş yeri, imal edilen şeyin iktisap edildiği ülke hukudur. Eğer mallar imalatçının rızası dışında ülkeye sokulmuş ise ancak, iktisap yeri hukuku uygulanabilecektir. Zarar görene bunlardan birini seçme hakkı tanınmıştır.

Olayda zarar verenin mutad meskeni İspanya’dadır. Zarar verenin iş yeri de İspanya’dadır. İmal edilen malın iktisap yeri Türkiye’dir. İ şirketi, malları Türkiye’ye göndermeyi kendisi taahhüt ettiğinden, malların Türkiye’ye rızası dışında sokulduğunu iddia edemez. Sonuç olarak burada Bayan X İspanyol veya Türk hukuklarından birini seçebilecektir, hakim de uyuşmazlıkta talepleri buna göre karara bağlayacaktır.

- - -

OLAY III:

Taşımacılık yapan Amerikan şirketi X’e ait gemide çalışmakta olan Türk vatandaşı Bay T, gemi açık denizde seyir halindeyken, X şirketinin gemi içinde gerekli önlemleri almaması nedeniyle, aynı gemide çalışan Yunanistan vatandaşı Bay Y tarafından kullanılan vinç ile yüklerin yeri değiştirilirken yüklerden birinin devrilmesi sonucu yaralanmıştır. Bunun üzerine Bay T, tedavi olmak için yaşamakta olduğu Türkiye’ye dönmüştür. Türkiye’deki tedavisi sırasında Bay T’nin iş gücü kaybına uğradığı anlaşılmış ve bunun üzerine Bay T, Bay Y’ye karşı uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini talebiyle Türk mahkemelerinde dava açmıştır. 

SORULAR

1. Bay T’nin Bay Y’ye karşı açmış olduğu davada uygulanacak hukuku tespit ediniz.

Bu tazminat davası bir haksız fiile dayanmaktadır. Bu haksız fiil, Türkiye dışında işlendiği işlendiği için yer bakımından yabancılık unsuru taşıyor. Haksız fiili işleyen Y, Yunanistan vatandaşı olduğu için kişi bakımından da yabancılık unsuru bulunmaktadır. Yabancılık unsur taşıyan bir haksız fiil ilişkisinde Möhuk’un ilgili maddesi, bu konuda genel hüküm teşkil eden 34. maddesidir.

MADDE 34 

(1) Haksız fiilden doğan borçlar haksız fiilin işlendiği ülke hukukuna tâbidir.

(2) Haksız fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yerin farklı ülkelerde olması hâlinde, zararın meydana geldiği ülke hukuku uygulanır.

(3) Haksız fiilden doğan borç ilişkisinin başka bir ülke ile daha sıkı ilişkili olması hâlinde bu ülke hukuku uygulanır.

(4) Haksız fiile veya sigorta sözleşmesine uygulanan hukuk imkân veriyorsa, zarar gören, talebini doğrudan doğruya sorumlunun sigortacısına karşı ileri sürebilir.

(5) Taraflar, haksız fiilin meydana gelmesinden sonra uygulanacak hukuku açık olarak seçebilirler. 

İlk fıkra, haksız fiilin işlendiği yer hukukunun uygulanacağını belirtmektedir. İkinci fıkra da zararın meydana geldiği yerin, fiilin işlendiği yerden farklı bir yer olması durumunda uygulama alanı bulacağı belirtilmektedir. Üçüncü fıkra ise, başka bir devletin daha sıkı ilişkili olması halinde bu ülke hukukunun uygulanacağını işaret etmektedir.

Olayda yaralanma dolayısıyla maddi ve manevi zarara uğrama söz konusu. Fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yerin farklı olmasından söz ediliyorsa, öncelikle zararın meydana geldiği yeri tesbit etmek gerekir. Olayda iş gücü kaybına uğrama şeklinde gerçekleşen zarar, fiilin işlenildiği anda olmayıp uzun yıllara yayılan bir zarar niteliğindedir. Maddi zararlar; işgücü kaybı ve tedavi masraflarıdır. Manevi zararlar; olay neticesinde ve tedavi süresince duyduğu elem acı ve kederdir. Bu nedenle haksız fiilin gerçekleştiği yer açık deniz, fakat kişinin Türk vatandaşı olarak Türkiye’de yaşadığı varsayımında bu haksız fiil nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların meydana geldiği yer Türkiye’dir. Bütün bunlarla şu sonuca varılır; 34. maddedenin 2. fıkrasında yer alan ikinci kademedeki bağlama noktası esas alınarak zararın meydana geldiği yer dolayısıyla Türk hukuku uygulanacaktır.

Olayda daha sıkı ilişkili başka bir devlet hukukundan veya taraflar arasında bir hukuk seçimi olduğundan söz edilemez. Üçüncü ve dördüncü bağlama noktalarına başvurmak gerekmemektedir.

2. Bay T’nin uğradığı zarar dolayısyla X şirketine karşı Türk mahkemelerinde dava açması durumunda uygulanacak hukuku tespit ediniz.

Burada yukarıdaki soruda tartışılan hukuki ilişki değiştiğinden dolayı tekrar yabancılık unsurunu tesbit etmek durumundayız. Sözleşmenin taraflarından biri olan X şirketi yabancı menşeili bir Amerikan şirketi, kişi bakımından bir yabancılık unsuru söz konusudur.

Olayda verilen ‘işveren X’in gerekli önlemleri almaması’ ibaresinden işverenin işçisine karşı sorumlu olduğu, bu şekilde işveren ile işçi arasında bir iş sözleşmesinin bulunduğu ve bu sözleşmenin işveren tarafından ihlal edildiği anlaşılmaktadır. İş sözleşmesine aykırılık konusunda 27. madde uygulama alanı bulacaktır.

MADDE 27

(1) İş sözleşmeleri, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri hukuka tâbidir.

(2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde iş sözleşmesine, işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde, bu işyeri mutad işyeri sayılmaz.

(3) İşçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.

(4) Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri yerine bu hukuk uygulanabilir. 

Maddede genel hükümlere paralel olarak, koşul içeren bir hukuk seçimi imkanı tanınmıştır, fakat olayda bir hukuk seçimi bulunmamaktadır. Birinci fıkradaki bağlama noktası uygulanmayacaktır.

İşçi T açıkdenizde yolculuk yapan farklı ülkelere gidip gelen bir gemide çalışmaktadır. Buradan işçinin mutad’en çalıştığı bir ülkenin de olmadığı anlaşılır. İkinci fıkradaki bağlama noktası da uygulanmayacaktır.

Üçüncü bağlama noktasına göre, olayda işverenin esas iş yeri Amerika’da olduğundan, hakim T’nin X’e karşı açmış olduğu davada Amerikan hukukunu uygulayacaktır. Olayda daha sıkı ilişkili bir hukuk tesbit edilebilse idi o hukuk uygulama alanı bulabilirdi.


OLAY I:

Türkiye’de yaşamakta olan İsveç vatandaşı Bay İ Alman vatandaşı Bayan A ile evlenmiştir. Daha sonra Bay İ Türkiye’de eşinin iznini almaksızın 12 yaşındaki Yunan vatandaşı C’yi evlat edinmiştir. Bu olaydan iki yıl sonra Bay İ Türkiye’de menkul mal bırakarak ölmüştür. A açtığı mirasçılık belgesi davasında kendisinin evlat edinmeye rızası bulunmadığını ve evlat edinmenin şekil şartlarının da yerine getirilmediğini belirterek, C’nin miras taksiminde hesaba katılmaması gerektiğini ileri sürmüştür. C’nin vasisi ise davada A’nın miras hakkı olmadığını belirtmiştir. (Not: İsveç’te sağ kalan eşin miras hakkı olmamakla birlikte, sağ kalan eş mal rejimi hükümleri uyarınca ölen eşin mallarının bir kısmına halef olmaktadır.)

SORULAR 

1. Olaydaki yabancılık unsurlarını ve hayat ilişkilerini tespit ediniz. 

İlk soruda hayat ilişkisini vasıflandırıp yabancılık ilişkisini tesbit ediyoruz. Bunu biz pratik çalışmada her soruda yapmayacağız. Siz her bir soruyu cevaplarken her bir olayda ilişkinin ne olduğunu ve yabancılık unsurunu tesbit edeceksiniz sınavda. 

İlk soruda olaya ilişkin genel bir çerçeve çizmemiz istenmiş. Öncelikle hayat ilişkisi derken özel hukuka konu olan, evlilik. Buradaki yabancılık unsuru, tarafların vatandaşlıkları bakımından bir yabancılık unsuru söz konusu. Burada kişi bakımından bir yabancılık unsuru var. Burada bir de evlat edinme ilişkisi var. Bu da bir özel hukuk ilişkisi. Burada yine C'nin Yunan vatandaşı olması, yabancılık unsuru oluşturuyor bu ilişkide kişi bakımından.

Üçüncü ilişkimiz de miras ilişkisi. Özel hukuk, yine İsveç vatandaşı, dolayısıyla yine yabancılık unsuru var.

Möhuk diyor ki özel hukuk ilişkilerinden doğan uyuşmazlıklarda, yabancılık unsuru söz konusu ise Möhuk’un ilgili hükmüne gidilir. (md-1)

MADDE 1 – (1) Yabancılık unsuru taşıyan özel hukuka ilişkin işlem ve ilişkilerde uygulanacak hukuk, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi, yabancı kararların tanınması ve tenfizi bu Kanunla düzenlenmiştir. 

Yabancılık unsuru kişi bakımından olabilir, coğrafi olabiilir. Çeşitli şekillerde tezahür edebilir. Bu soru giriş yapma aydınlatma üzerine bir soru, bunu her soru bakımından yapacaksınız.

2. A’nın Türk mahkemesi önündeki itirazı kanunlar ihtilafının hangi kurumunun devreye girmesine yol açar? Kısaca açıklayınız. 

Burada genel olarak yabancılık unsuru olan ilişkilerde doğrudan Türk hukuku uygulanmıyor. Hakkaniyet gereği uyuşmazlığa en yakın hukuk uygulanıyor. Burada kanunlar ihtilafı hükümleri söz konusudur. 

Şimdi A'nın itirazı neye ilişkin, mirasa ilişkin bir mesele var. Yabancılık  unsurunu da tesbit ettik. Bu evlat edinme ilişkisinde bir ön mesele söz konusu. Burada şunu belirtmeniz gerekiyor. Asıl mesele ne, ön mesele ne? Olayda asıl mesele miras ilişkisidir. Mirasçılığını  etkileyen (C'nin) geçerli bir evlat edinme ilişkisinin olması lazım. Dolayısıyla ön mesele de evlat edinme ilişkisinin geçerliliği. 

Ön meselenin çözümüne ilişkin Lex Fori ve Lex Causa yöntemleri vardır. Lex foriye göre bu ön meseleyi çözmek ne demek, meseleyi bağımsız bir mesele olarak ele almak demek, bir evlat edinme ilişkisinin geçerliliği için yabancılık ilişkisi de olduğundan Möhuk'a bakacak md18. Buna göre çözümlenmesi Lex fori ye göre çözümlemek, yani ilgili Möhuk hükmüne gitmek demek.

MADDE 18 –  (1) Evlât edinme ehliyeti ve şartları, taraflardan her birinin evlât edinme anındaki millî hukukuna tâbidir. (2) Evlât edinmeye ve edinilmeye diğer eşin rızası konusunda eşlerin millî hukukları birlikte uygulanır.(3) Evlât edinmenin hükümleri evlât edinenin millî hukukuna, eşlerin birlikte evlât edinmesi hâlinde ise evlenmenin genel hükümlerini düzenleyen hukuka tâbidir. 

Lex Causa'ya göre çözmek ise, asıl mesele ile bağlı olarak düşüneceğiz. Varılan sonuca göre o hukukun kanunlar ihtilafı kurallarına gideceğiz. Asıl meseleyi  çözen hukukun, mirasın, Möhuk diyor ki ölenin milli hukuku yani olayda İsveç hukukunun kanunlar ihtilafına göre meseleyi çözüme kavuşturmak burada söz konusu. Buradaki ön mesele olan evlat edinme ilişkisinde bu hukuk uygulanır.

Fakat çoğunlukla kabul edilen yöntem Lex Fori'dir. Sizden Lex Fori'ye göre çözmenizi isteyeceğiz. Biraz teknik bir konu, takip etmek gerekiyor. Burada diyeceksiniz ki eğer evlat edinme ilişkisi geçerli ise o zaman mirasa ilişkin sorunun çözümüne gidilir. Eğer evlat edinme ilişkisi geçersiz ise  asıl meseleye ilişkiin talebin reddedilmesi gerekir.

3. Türk mahkemesi C’nin vasisinin A hakkındaki iddiası karşısında nasıl bir yol izlemelidir? Açıklayınız. 

C'nin vasisinin iddiası, A'nın miras hakkının olmadığını söylüyor. Öncelikle yabancılık unsurunu tesbit ettik. İkinci olarak bağlama konusunu tesbit ediyoruz. Vasıflandırma yapıyoruz. Her bir olay bakımından doğrudan Türk hukukuna göre Lex Fori ye göre vasıflandırmayı yapıyoruz. Vasıf ihtilafı, uygulanacak hukukun hangi konu başlığında olacağı konusundaki ihtilaf demektir. 

Olayda bağlama konumuz o zaman, Türk hukukundaki miras ilişkisi olarak  vasıflandırıyoruz. Fakat olayda parantez içinde verilen bilgi, İsveç hukuku'nda mal rejimi çerçevesinde çözülüyor.  Baktığımızda bu  vasıflandırma İsveç  hukukunda değişik, mal rejimi şeklinde. Möhuk Md20 ye göre miras konusunda inceliyoruz. Burada bir vasıf ihtilafı söz konusudur. 

MADDE 20 – (1) Miras ölenin millî hukukuna tâbidir. Türkiye'de bulunan taşınmazlar hakkında Türk hukuku uygulanır. (2) Mirasın açılması sebeplerine, iktisabına ve taksimine ilişkin hükümler terekenin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir. (3) Türkiye'de bulunan mirasçısız tereke Devlete kalır. (4) Ölüme bağlı tasarrufun şekline 7 nci madde hükmü uygulanır. Ölenin millî hukukuna uygun şekilde yapılanölüme bağlı tasarruflar da geçerlidir. (5) Ölüme bağlı tasarruf ehliyeti, tasarrufta bulunanın, tasarrufun yapıldığı andaki millî hukukuna tâbidir. 

Bunun çözümüne ilişkin yöntemlerimiz, yinee Lex Fori ve Lex Causa. Burada lex fori vasıflandırma ne demek; olaya Türk hukukunda ne şekilde adlandırıldığının kastedildiğini anlıyoruz, dolayısıyla Möhuk md20 ye gideceğiz. Genel kabul gören yöntem lex foridir. Md20 ölenin milli hukuku uygulanır diyor, burada mirastan pay alamayacak. Hakkaniyet gereği lex foriyi uygulamamamız gerekir.

Lex causa'ya göre vasıflandırdığımızda esasa uygulanacak hukuk için İsveç hukukundaki konu başlığına bakıyoruz. İsveç hukuku burada mal rejimi başlığı altında çözüyor. Dolayısıyla İsveç’in yaptığı vasıflandırma sonucu md15 e gidiyoruz. Burada mal rejimi tasfiye edilerek büyük ihtimalle eş de pay alacak ve  hakkaniyet gereği daha uygun bir çözüm olacak.

MADDE 15 – (1) Evlilik malları hakkında eşler evlenme anındaki mutad mesken veya millî hukuklarından birini açık olarak seçebilirler; böyle bir seçimin yapılmamış olması hâlinde evlilik malları hakkında eşlerin evlenme anındaki müşterek millî hukuku, bulunmaması hâlinde evlenme anındaki müşterek mutad mesken hukuku, bunun da bulunmaması hâlinde Türk hukuku uygulanır.(2) Malların tasfiyesinde, taşınmazlar için bulundukları ülke hukuku uygulanır.(3) Evlenmeden sonra yeni bir müşterek hukuka sahip olan eşler, üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak üzere, bu yeni hukuka tâbi olabilirler.

- - -

OLAY II: 

Merkezi İstanbul’da bulunan Türk şirketi T ile merkezi Münih’de bulunan oto yedek parça üreticisi Alman şirketi A, A şirketinin Bükreş’deki fabrikasında üretilen belirli bir marka otonun yedek parçalarının satımı konusunda anlaşmışlardır. Tarafların Bükreş’de akdettikleri anlaşmaya göre tek satıcı sıfatını kazanan T şirketi, her ay elde ettiği kâr üzerinden belirli bir yüzdeyi A şirketine ödemekle yükümlü olacaktır. Taraflar sözleşmeye Alman Hukukunun uygulanacağını kararlaştırmışlardır.

Bir süre sonra T şirketinin kendisine ödemekle yükümlü olduğu kâr yüzdesinin yarısını ödemeye başlaması üzerine A şirketi, sözleşme uyarınca hak kazandığı bedelin kendisine ödenmesi talebiyle Türkiye’de dava açmıştır. T şirketinin vekili taraflar arasındaki satım sözleşmesinin Türk Hukukunun öngördüğü şekle uygun yapılmadığını ve sözleşmenin Türk Ticaret Kanunu uyarınca şirketi temsil yetkisi verilen Bay Y tarafından imzalanmadığı gerekçeleriyle sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürmüştür.

MÖHUK m. 24/ f. 1: “Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir.”

SORULAR 

1- T şirketinin vekilinin sözleşmenin Türk Hukukunun öngördüğü şekle uygun olmadığı ve sözleşmenin şirketi temsile yetkili Bay Y tarafından imzalanmadığı iddialarını ayrı ayrı değerlendiriniz. 

Yabancılık unsurun tesbit edip uygulanacak hukuku bulacağız. Bunların arasında bir tek satıcılık sözleşme ilişkisi var, bir özel hukuku ilişkisi. Buradaki yabancılık unsuru, taraflardan birinin yerleşim yeri başka bir ülkede: yerleşim yeri, bunun dışında sözleşme de yabancı bir ülkede kurulmuş: coğrafi. Burada bir uluslararası mal ve para transferi söz konusu, uyuşmazlığıa yabancılık unsuru katıyor bu da.

İlk iddia, bağlama konusu sözleşmenin şeklidir, buna ilişkin olarak Türk maddi hukukunu doğrudan uygulayamayıp,  Möhuk'un md7 (hukuki işlemlerin şekline ilişkin genel hüküm) hükmüne başvuracağız. Burada ilk yapmanız gereken konuyla alakalı özel hükme bakmak, özel bir hüküm yoksa genel hükme bakarız, madde 24 yerine madde 7 ye bakacağız. Burada ikisinden birine uygun ise işleme geçerli diyeceğiz.  

MADDE 7 – (1) Hukukî işlemler, yapıldıkları ülke hukukunun veya o hukukî işlemin esası hakkında yetkili olan hukukun maddî hukuk hükümlerinin öngördüğü şekle uygun olarak yapılabilir.

MADDE 24 – (1) Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir. 

Burada LRA, olay bakımından Bükreş, LRA olarak yani Romanya karşımıza çıkıyor.   

İkinci yolumuz, işlemin esasa uygun hukuka göre md24f1, tarafların seçtikleri hukuk Alman hukukuna göre geçerli ise sözleşme geçerli olacaktır. Şekil açısından Türk hukukuna değil Romanya ya da Alman hukukuna göre geçerli olmasını arıyoruz sonuç olarak. Buradaki bağlama konumuz, tüzel kişiler mesela ne şekilde işlem yaparlar, temsilcileri ve organları vasıtasıyla, bunların olmaması tüzel kişinin ehliyetsiz  olduğunu gösterir. Bağlama konumuz, tüzel kişinin ehliyetsizliğidir. Genel hüküm olan Möhuk md9 a gidiyoruz burada. Fıkra 4 te de tüzel kişilerin hak ve fiil ehliyeti konusunda statüdeki idare merkezinin bulunduğu ülke hukuku olan Türk hukukuna göre tesbit edilecek.

MADDE 9 (4) Tüzel kişilerin veya kişi veya mal topluluklarının hak ve fiil ehliyetleri, statülerindeki idare merkezi hukukuna tâbidir. Ancak fiilî idare merkezinin Türkiye'de olması hâlinde Türk hukuku uygulanabilir.

2- T şirketinin dava sırasında Türk Hukukunun öngördüğü 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği iddiasıyla ödemeden kaçınması mümkün müdür? Açıklayınız. 

Buradaki bağlama konumuz zamanaşımı. Möhuk madde 8’e gidiyoruz. Hukukumuzda zamanaşımı esastandır. 

MADDE 8 – (1) Zamanaşımı, hukukî işlem ve ilişkinin esasına uygulanan hukuka tâbidir. 

Buradaki tek satıcılık sözleşmesine uygulanacak hukuka göre, md24 f1 e göre tarafların kararlaştırdıkları hukuka tabi, Alman hukukuna göre çözümlenir. 

MADDE 24 – (1) Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir.

Dolayısıyla söz konusu iddia yerinde değildir, zamanaşımı bakımından Alman hukukundaki sürenin geçerli olduğu söylenmelidir. 

Eğer zamanaşımı süresi Türk hukukundan çok daha kısa ya da çok daha uzun ise kamu düzenini tartışabilirsiniz. Öyle bir durumda hukuki güvenlik ya da savunma hakkı söz  konusu ise kamu düzeni müdahalesi gerekebilir. 

Verdiğimiz olaylarda ekstra bir bilgi verilmedi ise yabancılık unsurunu tesbit edip doğrudan lex fori ye göre olayı çözümlüyorsunuz. 

- - -

OLAY III:

18 yaşındaki Avusturya vatandaşı A, İstanbul’a gezmek amaçlı gelmiştir. A, Kapalıçarşı’yı gezerken beğendiği Türk halılarından bir tane almak istemiştir. Beğendiği halının fiyatının çok yüksek olması karşısında, A ve Türk vatandaşı satıcı S, halı bedelinin ilk taksidi peşin olmak üzere 3 taksit halinde ödenmesi konusunda anlaşmışlardır.

(Avusturya hukukuna göre erginlik yaşı 19’dir.)

SORULAR 

1. A’nın halının son taksidini ödememesi ve bu durum karşısında S’nin kanuni yollara başvurması halinde, A’nın Avusturya hukukuna göre ehil olmadığı ve bu nedenle sözleşmeyle bağlı olmadığı savunmasını değerlendiriniz. 

Yine soruyu çözmeye yabancılık unsurunu tesbit ederek başlıyoruz. Vatandaşlık bakımından bir yabancılık unsuru var. Satım sözleşmesinde (özel hukuk sözleşmesi) Möhuk uygulayacağız. Bağlama konumuz ehliyet. Genel hüküm olan 9. maddeye gidiyoruz, ilgilinin milli hukuku Avusturya hukukudur. Burada erginlik yaşı 19 dur deniliyor. Bu kişi Avusturya hukukuna göre ehil değil. 

MADDE 9 – (1) Hak ve fiil ehliyeti ilgilinin millî hukukuna tâbidir. (2) Millî hukukuna göre ehliyetsiz olan bir kişi, işlemin yapıldığı ülke hukukuna göre ehil ise yaptığı hukukî işlemle bağlıdır. Aile ve miras hukuku ile başka bir ülkedeki taşınmazlar üzerindeki aynî haklara ilişkin işlemler bu hükmün dışındadır.

İşlem güvenlğiini sağlamak maksadıyla md9 f2 ye göre yapılan işlem ile bağlı kabul edilecektir. İşlem güvenliği gereği Türk hukukunca ehil sayılacağı için A bu işlemle bağlıdır. Eğer satıcı taraf kişinin ehliyetsiz olduğunu  biliyor ise işlem güvenliğini işletemeyeceğiz. 

2. A’nın İstanbul’a yerleşerek Türk vatandaşlığını kazanması durumunda önceki soruya vereceğiniz yanıt değişir miydi? Açıklayınız. 

Bu soru statü değişikliğine ilişkindir. İlgilinin milli hukuku değişti. md9 f3 e göre statü değişikliği ehliyeti kısıtlayamaz, fakat genişletebilir. Buradaki fikir; kazanılan erginlik statü değişikliği ile sona ermiyor, kişi ehil kabul edilecektir.  

(3) Kişinin millî hukukuna göre kazandığı erginlik, vatandaşlığının değişmesi ile sona ermez.

- - -

OLAY IV:

Suudi Arabistan vatandaşı Bay S, Türk vatandaşı Bayan T ile evlenerek Türkiye’ye yerleşmiştir. Bay S, evlendikten kısa bir süre sonra, Türkiye’de menkul ve gayrimenkul miras bırakarak vefat etmiştir. Bunun üzerine Bayan T’nin mirasçılık belgesi almak için Türk mahkemelerinde açtığı davada, Suudi Arabistan vatandaşı Bayan E, Bay S’nin eşi sıfatıyla mirasçı olduğu iddiasında bulunmuştur.

SORULAR

1- Bayan S’nin iddiasına karşılık Bayan T, Bay S’nin Bayan E ile evlendiği esnada kendisi ile evli olması nedeniyle söz konusu evliliğin geçersiz olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu iddiayı değerlendiriniz.                 

Burada ilk soruda bize sorulan, bay S ile bayan E arasındaki evliliğin geçerliliğidir. Özel hukuk ilişkisi, yabancılık unsuru, ikisi de Suudi Arabistan vatandaşı, kişi bakımından yabancılık unsuru var. Evliliğin geçerliliği ile ilgili olarak burada bağlama konusu söz konusu, evliliğin ehliyet ve şekil şartları uyarınca geçersizliği. Md 13 f1 diyor ki tarafların evlenme anındaki milli hukukları geçerlidir.

MADDE 13 – (1) Evlenme ehliyeti ve şartları, taraflardan her birinin evlenme anındaki millî hukukuna tâbidir. (2) Evliliğin şekline yapıldığı ülke hukuku uygulanır. (3) Evliliğin genel hükümleri, eşlerin müşterek millî hukukuna tâbidir. Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları hâlinde müşterek mutad mesken hukuku, bulunmadığı takdirde Türk hukuku uygulanır. 

Fakat hukukumuzda çok eşlillik mümkün değil, bu hakkaniyete aykırı bir sonuç meydana getirdiğinden kamu düzenine aykırılık meydana getirir. İhlalin açıkça olması  ve hükmün uygulanması halinde katlanılamaz  sonuç doğurması kriterleri gerçekleşmiş ise yabancı hukuk uygulama alanı bulmaz. Burada ulaştığınız sonucu gerekçelendirmeniz gerekiyor. Hukukumzda tek eşlilik temel ilkelerden bir tanesi. Burada kamu düzenine aykırılık vardır denilebilir. Aksini de gerekçelendirerek savunmak mümkündür.

2- Bay S’nin Bayan T ile evlendiği esnada Bayan E ile evli olması ihtimalinde, mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davada hakimin nasıl bir değerlendirme yapması gerektiğini açıklayınız.               

Buradaki yabancılık unsurunu tesbit ettik yine. Yabancılık unsuru içeren bir miras ilişkisi var. S ile T arasındaki evliliğin geçerliliğine ilişkin bir problem var. S, E ile halihazırda evli. Burada bir ön mesele söz konusu. Evliliğin geçerliliğine ilişkin bir ihtilaf önümüze geldi. Evlenme; ehliyet ve şekli olarak geçersiz ise miras ilişkisine bakılmaz, miras talebinin reddi gerekir. Burada bağımsız bir mesele  olarak alıp lex fori ye göre md 13 f 1 e gitmemiz gerekiyor. Türk hukukunca önceki evlilik bir evlenme engeline takılıyor. Bu S ye sirayet ediyor ve S yi ehliyetsiz kabul ediyoruz, çift taraflı bir evlenme engeli olduğundan. Evlenme ilişkisi geçersiz olacak ve mirasa ilişkin talep de bu ön meseleye bağlı olarak reddedilecek.

MADDE 13 – (1) Evlenme ehliyeti ve şartları, taraflardan her birinin evlenme anındaki millî hukukuna tâbidir.

3- Bay S ile Bayan T’nin Suudi Arabistan Krallığı İstanbul Başkonsolosluğu’nda evlenmiş olmaları halinde, bu evlilik geçerli olur muydu? Açıklayınız.  

Evlilik konsoloslukta yapılmış. Bağlama konumuz, ihtilaf konumuz evliliğin şekli geçerliliğidir. Möhukta buna ilişkin md13 f 2 diyor ki yapıldığı yer hukuku, yani LRA uygulanır. 

Md 13 F (2) Evliliğin şekline yapıldığı ülke hukuku uygulanır. 

Şekil ve ehliyet sorularında özel hüküm varsa önce ona, yoksa genel hükme gidilir. Burada özel hüküm var: Konsüler evlilik. Konsüler evliliğin geçerli olması için 3 koşul vardır: 

1- Konsolosluğun bulunduğu devletin bu yetkiyi vermiş olması gerekir. Türk hukuku buna izin vermeli, olayda bu yetki tanınıyor md12 .  

2- Konsolosun bağlı olduğu devletin bu yetkiyi tanıması gerekiyor. Suudi Arabistan devleti konsoloslu yetkilendirmeli. 

3- Ülke kendi vatandaşlarına kendi hukukunu  uygulacak. 

Olayda Suudi Arabistan sadece kendi vatandaşlarını  evlendirmiyor. Evlilik geçersiz. Çünkü biri Suudi Arabistan diğeri Türk vatandaşı, 3.şartı gerçekleştirmiyor, evlilik geçersiz sayılacaktır. 

Hafzullah Yıldırım

Merhaba ben Hafzullah! Voiser.net, Hesaplus.com projelerinin kurucusuyum. 2015'te Kocaeli Üniversitesi'nden mezun oldum ve devamında Yüksek Lisans eğitimimi tamamladım. 2017'de çalıştığım şirketten istifa ederek kendi yazılım firmam Hafzullah.com.tr'yi kurdum.

İlk Yorumu Sen Yap

Benzer Yazılar

Voiser Kimin?
Voiser.net Nedir?
Voiser Yeni Ofisine Geçti
İzmit'te Pandemi (Tam Kapanma)
Bedelli Askerliğin Tarihçesi